Vücut için gerekli olan ’ağrı’ KKTC’de ele alındı
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NDE DÜZENLENEN AĞRININ UZMANLARI SEMPOZYUMU, TÜRKİYE’NİN AĞRI KONUSUNDA UZMAN DOKTORLARINI BİR ARAYA GETİRDİ.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde düzenlenen Ağrının Uzmanları Sempozyumu, Türkiye’nin ağrı konusunda uzman doktorlarını bir araya getirdi. Yaklaşık bir yıl önce tanımı değişen ağrı konusunu ele alan beyin cerrahisi, fizik tedavi ve ortopedi uzmanları ağrının farklı branşlarla birlikte ele alınması konusunda fikir alışverişinde bulundu.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Nobel İlaç ana sponsorluğunda ve diğer ilaç firmalarının koşulsuz desteği ile alanında uzman yaklaşık 250 fizik tedavi, ortopedi ve beyin cerrahi uzmanları KKTC’de bir araya geldi. Ağrının nedenleri, tedavi yolları ile yeni tedavi trendlerinin ele alındığı sempozyumda ağrı konusunda fikir alışverişinde bulunuldu.
Sempozyumun ardından açıklama yapan Hitit Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlker Solmaz, önceden bir hastayı sadece kendi branşları açısından değerlendirdiklerini ifade ederek, “Kendi penceremizden görüyorduk. Aynı hastayı, aynı ağrıyı bir ortopedi doktorumuz, fizik doktorumuz nasıl görüyor, nelere dikkat ediyor, bunların farkına vardık. Aslında çok farklı yöntemler geldi önümüze. Bu yöntemlerin ağrı hastalarına bakış açımızı değiştirdiğini düşünüyorum. Öncelikle doktor olarak olayın cerrahi kısmı ile ilgileniyoruz ama bir fizik tedavi gözüyle, ortopedi gözüyle baktığımız zaman cerrahiye gelmeden önce ağrı ile ilgili neler yapılabilir, nelere dikkat edilebilir, bu hasta gruplarında bu branşların gözünde takip ve seyirlerinde ne gibi farklılar var, bunları görmüş olduk” ifadelerini kullandı.
“Önemli olan ağrıların bir bütün olduğu”
Ağrıya bakış açısının daha kapsamlı bir hal aldığını kaydeden Solmaz, “En azından bu konuyla vizyonun biraz daha farklılaştığını, daha kapsamlı düşünmek gerektiğini anladım. Ağrı dediğiniz zaman hepimizin günlük yaşantısında dönem dönem çektiği ve ciddi anlamda muzdarip olduğu bir konu. Burada önemli olan ağrıların bir bütün olduğu. Ağrının, bir branştan ziyade multidisipliner olarak birçok branşın ortak davranmasını gerektiren, daha kombine, daha ciddiye alınması gereken bir rahatsızlık olduğunu gördük. Bundan sonraki pratiklerde de buraya katılan cerrahlarımız bu bakış açısından değerlendireceklerdir” ifadelerini kullandı.
İlker Solmaz açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Ağrı poliklinik hastalarımızın ciddi anlamda büyük kısmını oluşturuyor. Bazen bakıyorsunuz ağrılı hasta ciddi anlamda ameliyat gerektirecek düzeyde fıtığı var. Bazen de görüntüleme ile izah edemeyeceğiniz ama hastanın ciddi derece de muzdarip olduğu bir tablo var. Ağrı var ama sebep yok. Ortada bir gerçek var: hasta ağrılı ve muzdarip. Biz tabi cerrah gözü ile bakıyoruz, yorumluyoruz. Bazı ağrılar var, cerrahi tedavilerle, egzersizlerle basit şekilde tedavi edilecek ağrılar. Bazı ağrılar ise, ameliyat etmezsek hastada nörolojik kusur diyeceğimiz kuvvetsizliğe neden olabiliyor. Cerrahi anlamdaki ağrıları biz patolojisine göre cerrahi ile geçirebiliyoruz. Ama öncelik ne olmalı derseniz, nörolojik kusur yoksa cerrahiye gelmeden ortak konsept çerçevesinde ameliyat etmeden nasıl geçiririz sorusuna yoğunlaşmak gerekiyor. Her şeyin ameliyatla çözüm olmadığını, ama ameliyat olunması gereken tabloların olduğunu, ağrıda hangi tedavilerin yapıldığını hastaya anlatıp, kendisine söylenen tedavilerin düzenli şekilde uygulandığında bu sıkıntılarından kurtulabileceğini söylemek gerekiyor.”
“Ağrı aslında vücudumuz için bir uyaran”
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Ketenci de ağrının aslında vücut için önemli bir uyaran olduğunu ifade ederek ağrının tanımlanmasının bir yıl kadar önce değiştiğini kaydetti. “Ağrı, vücut bütünlüğüne karşı bir yaşanan sıkıntının vücut tarafından algılanıp buna karşı oluşan tepkisidir” diyen Ketenci, “Aslında varoluşumuza karşı bir sıkıntıyı çözmeye çalışıyoruz ağrıyla. O yüzden ağrı gerekli. Ağrınız yoksa eğer, apandisit patlayabilir, kemik kırılabilir ve hissetmeyebilirsiniz. Ağrı ihtiyaç olduğu ve gerektiği kadar olmalı. Gereğinden fazla ise, patolojik hale geldiyse tedavi edilmesi gerekiyor. Çünkü akut ağrı yararlı iken kronik ağrı ise bir hastalık, bir patoloji olarak tanımlanıyor” ifadelerini kullandı.
“Kronik ağrı yaşam kalitesini bozan bir durum”
Ağrının patolojik olduğunda tedavi edilmesi gerektiğini kaydeden Ayşegül Ketenci, “Bir hastada sıkıntı varsa, örneğin zatürre olduysanız, ayak bileğinizi burktuysanız ağrı duymanız kadar normal bir şey olamaz. Ama iyileştirildikten sonra yine ağrı duyuyorsanız bu hastalık haline gelmiş demektir. Kronik ağrı yaşam kalitesini bozan bir durum, bu nedenle tedavi edilmeli” dedi.
Ağrının tedavi edilme süreçlerini anlatan Prof. Dr. Ayşegül Ketenci, “Ağrının varsa sebebini bulup, bu sebebi düzeltmeye çalışıyoruz. Bu sebebi düzeltmeye çalışırken değiştirebileceğimiz problemleri değiştiriyoruz” ifadelerini kullandı.
“Ağrıya yaklaşımda hiçbir doktor tek başına bırakılmamalı”
Hacettepe Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Atilla ise ağrının genel bir semptom olduğunu kaydederek, “Bütün hastalıklarda hastalığın kliniğine eşlik eden çok önemli bir semptom. Hastalığın yakınmalarında başı çeken bir semptom, tedavisi dikkate alındığında tıbbın bütün branşlarını ilgilendiren bir semptom” dedi.
Ağrının önce basit önlemlerle, hastanın yaşam kalitesini arttırmaya yönelik medikal tedavilerle, ilaç tedavileriye baş edilmeye çalışılan bir semptom olduğunu aktaran Bülent Atilla, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Bu yöntemlerle başarısız olunduğu zaman invaziv yöntem ve cerrahi devreye girebiliyor. Ama aslında bu görüşünde zaman içinde değiştiğini görüyoruz. Bugün Kıbrıs’ta yaptığımız bu sempozyumda da interdisipliner çalışma şansını bularak, meslektaşlarımızla paylaştık. Ağrı hastalığın başından itibaren dikkatlice ele alınması gereken bir konu. Cerrahi tedaviye geldiğimiz zaman, tedavi öncesi hazırlıkta olduğu gibi tedavinin hemen sonrasındaki dönemde ve tedavi bittikten sonra sadece cerrahın baş etmesi düşünülmemesi gereken, yine interdisipliner yaklaşım içinde ele alınması gereken bir konu. İşte burada fizik tedaviciler, ağrı uzmanları, anesteziologlar bize yardımcı oluyor. Ağrıya yaklaşımda hiçbir doktor tek başına bırakılmamalı, meslektaşının desteğinden ve bilgisinden yararlanmalı.”
“Eklem yenileyici ameliyatlar son 20 sene içerisinde gelişme gösterdi”
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Fahri Erdoğan ise, “Dünyada olduğu gibi ülkemizde de insanlarımız daha uzun süre yaşıyorlar. Uzun süre yaşamalarının yanı sıra aktiviteleri de devam ediyor. Aktivitelerinin de ileri yaşlarda devam etmesi kas ve iskelet sistemine yansıdır. Eskiden 30 yaşından sonra spor yapmayan insanlar artık 50’li, 60’lı ve 70’li yaşlarında spor yapıyorlar. Sabah yürüyüşleri yapılıyor. 80’li yaşlarında tenis oynayan hastalarımız bile var” açıklamasını yaptı.
İleri yaşlarda da hayat konforunun devam ettiğini sözlerine ekleyen Erdoğan, “Çünkü eklem yenileyici ameliyatlar son 20 sene içerisinde gelişme gösterdi. Bu nedenle bununla ilgili problemlerin çözümü kolaylaştı. Hücre yenileyici sistemler, medikal tedaviler, ilaç tedavileri ile buna destek verebiliyoruz” dedi.