Reklam
tvTürk

Teknolojiye direnen ’’Kosa ustaları’’

ESKİ YUGOSLAVYA’DAN TÜRKİYE’YE GÖÇLE GELEN BİR AİLENİN FERDİ OLAN MEHMET ÖNCÜ, ÇELİKTEN YAPILMIŞ KOSANIN UZUN BİR SOPA ÜZERİNE MONTAJINDAN, KOSANIN ÖRS ÜZERİNDE KÜÇÜK ÇEKİÇLE TIRNAK ÜZERİNDEN DARBELERLE DÖVÜLMESİ, KILALANMASI, KESKİNLEŞTİRİLMESİ, KOSAYA AÇI VERİLMESİ, YÖREYE GÖRE KOSANIN TUTACAK SAPLARININ DİZAYNINA KADAR BİRÇOK İŞİ YAPMAKTA.

  • Diğer
  • 24 Mayıs 2019
  • 163 KEZ OKUNDU
Reklam

Edirne’nin Havsa ilçesine bağlı Köseömer köyü sakinlerinden 76 yaşındaki Mehmet Öncü, küçük yaşlarda ot biçerek tanıştığı kosadan (tırpan) bir türlü vazgeçemiyor. Bu tutkusunu kosanın tamirini ve imalatını yaparak sürdürüyor.

Eski Yugoslavya’dan Türkiye’ye göçle gelen bir ailenin ferdi olan Mehmet Öncü, çelikten yapılmış kosanın uzun bir sopa üzerine montajından, kosanın örs üzerinde küçük çekiçle tırnak üzerinden darbelerle dövülmesi, kılalanması, keskinleştirilmesi, kosaya açı verilmesi, yöreye göre kosanın tutacak saplarının dizaynına kadar birçok işi yapıyor. Dede mesleği kosa ustalığını ağabeyinden öğrendiğini ifade eden Öncü, tarım aletlerinin çok az olduğu 60 yıl öncesi buğday alanlarından, hayvanlara verilecek otların biçilmesine kadar her şeyin kosa, tırpan veya orakla yapıldığını söyledi.

12 yaşında kosayla biçme yapmaya başladığını anlatan Öncü, 22 yaşına geldiğinde Trakya’nın her iline, ilçesine, köyüne giderek buğday biçtiklerini ve kosa keskinlemede, biçimde üzerine kimsenin çıkmadığını kaydetti.

Oluşturdukları 4 kişilik ekiple köyden köye giderek hasat yaptıklarını vurgulayan Öncü, ’’Bir günde 6 veya 8 dönüm yonca biçerdim. Zaman zaman yarışmalar yapılır ve her seferinde birinci olurdum. Bu gün biçerdöverlerin yaptıklarını geçmişte bizler yapardık. Gittiğimiz köylerde bazen bir hafta kalırdık. Herkes buğdayından arpasına kadar her ürününü bize biçtirirdi’’ dedi.

’’Yorganımız ve yastığımız biçtiğimiz buğday olurdu’’

Doğayla eskiden çok barışık olduklarını anlatan Öncü, “Tabiat gerçekten bizim anamız, yorganımız, yastığımız sıcak yuvamızdı. Biçim için gittiğimiz köylerde, geceleri biçtiğimiz bitkilerin altına yatardık. Yorganımız da yastığımız da buğday sapları olurdu. Onun altına girip yattığımızda anamızın sıcaklığını hissederdik. Yağmurda ise üzerimizdeki giysileri bir külot kalana kadar çıkarır, ıslanmasın diye sapların en altına koyardık. Yağmur geçtiğinde de yine onları çıkarır giyerdik. Her şey çok ama çok güzel olurdu. Yeni güne kuş sesleri, horoz ötüşleri, köpek havlamalarıyla uyanır, uzaktaki fırından önce kokusu sonrada dumanı tüte tüte gelen ekmek ve börekleri yiyerek tırpan sallamaya başlardık” şeklinde konuştu.

Yoksulduk ama mutluyduk

Kosayla biçimin sona erdiğini belirten Öncü, “Yaptığım kosalar son zamanlarda ev ve bahçelerin kenarlarını temizlemekte kullanılmaya başlandı. Bir kısmı da makinelerin biçemediği çatak içlerindeki otları biçmede kullanıyor. Ben de son yıllarda kosa montajı, keskinleme işini yapıyorum. Edirne ve Kırklareli’nin birçok yerine kosa konusunda hale hizmet verdiğim için sevinçliyim. Bu işi yaparak kendimi mutlu sayıyorum. Sağlığım el verdiğince bu mesleği sürdüreceğim. Yapmadığım zamanlar ise huzursuz oluyorum. Yani kısacası eskiden fakirdik, cep telefonlarımız, televizyonlarımız, bilgisayarlarımız yoktu ama yinede mutlu ve neşeliydik” dedi.

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ