Son Kale çatırdıyor..
İlk defa bir ülkenin pasaport polisinin gülümseyerek hoş geldiniz dediği ülkeydi Küba. Özellikle seçilmiş güzel hanımefendi polisler arasından ilerleyerek sıcak ve doğası muhteşem ülkeye adım attım. Ne ülke kadınlarının ne de burası için anlatılanların o kadar da güzel olmadığını belirterek başlayayım yazıma.
Küba bundan tam 500 yıl önce bulunmuş. Amerika’ya ulaşmaya çalışan Kolomb’un ilk durağı Küba. Bu nedenle bu sene 500.yıl kutlamaları vardı. Bir dönem de İngilizler tarafından işgal edilse de, İngilizler o dönem Florida’da hakim olan İspanyollara satıyor ülkeyi. Sonra hep İspanya sömürgesi olarak devam ediyor Küba.
400 yıldan sonra milli kahraman Jose Martin önderliğinde bağımsızlık mücadelesi başlıyor, Martin’in ölümünden birkaç sene sonra, yani 1899 yılında bağımsız Küba devleti tanınıyor. Akabinde ABD etkisi ile 1933’de başa gelen diktatör Batista yönetimini 1959’da Che ve Castro arkadaşları devirerek, ülkeyi sosyalist rejim ile yönetmeye başlıyorlar.
Halkın kendilerini 400 yıl sömürmüş İspanyolları sevmesi, İspanya’nın maddi yardımları ve bazı Kübalılara pasaport vermesi olmamalı çünkü devrimden sonra yıllarca Rusya yardımı aldı Küba, Sovyet yıkımından sonra da neredeyse tüm petrolü Venezula’dan bedavaya alıyor. Bunun asıl nedeni lisan birliği ve halkın kökeni. Kolomb’un gelişi ile Küba’nın ilk halkının tamamı basit bir virüs nedeniyle ölünce, Afrika’dan binlerce köle getiriliyor ülkeye, bu nedenle halkın çoğunluğu bu Afrika’lıların atalarından ve tabi ki işgalci İspanyol erkeklerinin torunlarından oluşuyor.
İlk yıllarında bir onur, bir hayal yaşam, bir ideal oluyor Küba’da. Halk kazanıyor ve paylaşıyor. Yokluk içinde olsalar da kendi paralarını kazanıp, paylaşıp, dışa bağımsız ve özgür bir Küba olarak Sosyalizm motivasyonu ile mutlu oluyorlar.
Fakat herhangi bir madene, petrole ve üretime sahip olmayan ülke ABD’nin de çok güçlü ambargosu nedeniyle ciddi güçlüklerle karşı karşıya kalmaya başlıyor. Özellikle ülkeye gelen kalabalık turistlerle ve ülke dışına çıkan çalışanların aktardıklarıyla kapitalist yaşama özenen genç nüfus da ayrı sorun. Halk mutlu yaşamlarına devam etse de ekonomiden ve yönetimden memnun değil. Esnaf turistleri kazıklamaya motive. Venezuela’da yönetim yıkılırsa Küba’da işler daha da zorlaşacak gibi. Neyse bu konuları ekonomi ve siyaset uzmanlarına bırakarak ülkede gezdiğim yerleri aktarmaya çalışayım.
İlk kaldığım şehir yeni Havana. Görece daha modern yapılaşmaya çalışan şehrin bu bölümü bizim Bağcılardan hallice. Nasyonel Otel oranın en önemli noktası, Nazım Hikmet’in ziyaret ettiği otel Cuba de libre’de fotoğrafı asılı. Akşamüstüleri bütün gençler bu otellerin sahilinde Malecon isimli yerde toplanıyor.
İkinci durak Dünya mirası kabul edilen Trinidad oldu. İlk İspanyol yerleşimi şehir her açıdan hiç değişmemiş. Caddeler , evler kadar yaşam da aynı gibi. Sokaklara atılan çöpler, aşırı gürültü, sokaklarda at ve köpek pislikleri, sokağa çişini yapmakta özgür çocuklar, bitmez bir kanalizasyon kokusu da o zamanlarla aynı olsa gerek. Bunun dışında birkaç tarihi ev ve müze gezilmeye değer, bir de şeker kamışı tarlaları ile eski fabrikaları.
Sonrasında Che, Fidel Castro ve arkadaşlarının küllerinin bulunduğu müzenin bulunduğu Santa Clara’ya geçtim. Bu güzel yapıda etkilenmemek hatta benim gibi duygusal insanların gözlerinin yaşlanmaması mümkün değil. Che ve arkadaşlarının yaşam ve savaş öyküsü karşısında hayranlık tavan yapıyor.
Şehrin yapısı yeni Havana benzeriydi. Görece düzgün binaların olduğu şehrin içinden akan ırmağa şehrin bütün çöpleri atılmış durumda. Akan su buna rağmen hala temiz çünkü endüstri atığı karışmıyor. Bu nehrin hemen ilerisinde ise devrim esnasında diktatör Batista için cephane yüklü trenlerin giderken nasıl ele geçirildiği yansıtılmış. Vagonlar ve kullanılan dozer yanında bolca fotoğraflar var.
Oradan deniz cenneti Varadero vardı sırada. Muhteşem güzel bir Karayip sahilinde keyifli dakikalar hemen yanınızda açılan Hindistan Cevizleriyle daha keyifli hale geliyor, taze meyveler ve balık ile tatili dolu dolu yaşamak mümkün. Tesisler ise bizdeki 3yıldızlı oteller ve altı seviyesinde. Mutsuz edecek pek bir şey yok. Deniz tatili için ideal.
Son durak tekrar Havana fakat Old Havana denilen kısmı oldu. 300 yıllık binaların olduğu bu bölge bataklık üstüne kurulmuş. Hatta bir kilise yan yatınca bir kulesini yüksek yaparak dengeyi sağlamışlar zamanında. Keyifli bu bölgede ilk mohito yapan barı ve ilk daiquiri yapan eL Florida otelini bulmak mümkün. Ayrıca Ernest Hemingway’ın kaldığı otel ve sürekli takıldığı bar aynı bölgede. Türk hükümetinin bir eğitim kurumuna hediyesi mozaik dokulu minyatür tabloyu da gördüm. Bölgenin en önemli eseri elbette Atatürk büstü. Küba’da hala sevilen iki kişiden bir Atam, diğeri Nazım Hikmet.
Old Havana’nın biraz dışına çıkınca bakımsız, pis ve keşmekeş yaşam hemen kendini gösteriyor. Buna rağmen yaşayanlar hep eğlenceli hep güleryüzlü. Esnafı saymazsak hepsi de konuşmaya ve yardıma hazır. Eğitimli ve dürüst insanların ülkesi Küba’da hırsızlık yok, cinayet yok denecek kadar az. Sağlıkta ileri düzeydeler, kanser aşıları ve tedavileri var. Bütün bu güzel taraflara rağmen yaşadıkları ekonomik sıkıntılara üzülmemek mümkün değil. Devlette çalışan birinin aldığı aylık ücret 20usd. İhtiyaçlarını karşılamak için ek iş yapmak zorunda. Ya da aileden en az biri mutlaka yurtdışında çalışmak için evi terkediyor. Esnaf veya herhangi bir alışverişte kazıklanma ihtimali de işte bu yüzden.
Birkaç not ekleyeyim
- Orta yaş ve üzeri kadınların en büyük eğlencesi evdeki Televizyon. Sabahta itibaren sürekli karşısındalar. Çoğunlukla Türk dizileri oluyor TV’de.
- Evler çok temiz, sokaklar ve doğa pislik içinde
- Oshun ırmakların tanrısı, Yamaya denizlerin. Birçok yerde heykellerini görmek , hikayelerini dinlemek mümkün
- Isabel de Babediya şehrin meleği. Old Havana’da en yüksek binadaki bu kadın heykeli denize açılıp dönmeyen General Captain’i bekleyen bu meleği tasvir ediyor
- Küba’nın en eski otelinin ismi inglterra yani İngiltere
- ABD beyaz saraya benzeyen Capitol binasının içinde büyük bir elmas var, ülkenin merkezi burası kabul ediliyor, yolların kilometre ölçüleri buradan başlıyor.
- Bütün dinlere açık halkın çoğunluğu Hristiyan ve santaria dininden
- Bizde kedi köpek beslenir, orada sokaklarda iguana besleniyor
- Kübalılar Fidel Castro’yu 1 kere görebilmiş, şimdiki Başkanı ise hiç. Nerede ikamet ettiği de bilinmiyor
- Old Havana’da her akşam saat 9da top atışı var, bu İspanyollar zamanından kalma Kale kapısı kapatılıyor anlamına geliyor. Bu adet günümüze kadar gelmiş.
Biraz amacını aşan ifade olması endişesiyle de olsa yazımı şöyle bitirmek istiyorum : Sosyalizm ideal bir yönetim ama tam başarılı olması için her yerde olmalı. Kapitalizm’in süslü olması ve insanların egolarına hitap etmesi nedeniyle akılları çelmemesi mümkün değil. Küba’nın da dayanabileceğini sanmıyorum. Zaten dağılma çoktan başlamış durumda.
Her şeye rağmen ; Belki ekonomi yönetimi artık zor olabilir ama hümanist yaklaşım, eşitlik ve özgürlük hala çok güzel tarafı.
Güvenli günler dilerim.