Prof. Dr. Durusoy; “Çalışan kadınların hemen hepsi fiziksel veya sözlü tacize uğruyor”
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İİBF İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. SERAP DURUSOY, ÇALIŞAN KADINLARIN HEMEN HEPSİNİN FİZİKSEL VEYA SÖZLÜ TACİZE UĞRADIĞINI SÖYLEDİ.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Durusoy, çalışan kadınların hemen hepsinin fiziksel veya sözlü tacize uğradığını söyledi.
TOBB Kastamonu Kadın Girişimciler Kurulu tarafından Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odasında gerçekleştirilen “Kadının Bilinmeyen Gerçeği Ekonomik Şiddet” konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Abant İzzet Baysal Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Durusoy, “Çalışan kadın olup ta tacizin ne türü olursa olsun tacize uğramamış kadın herhalde çok azdır. Fiziksel taciz, cinsel taciz, psikolojik taciz ya da bir takım yetkilerden uzak kalma, mobbing uygulanması gibi kadınlar hakikaten çalışma hayatı içerisinde bu mağduriyeti yaşıyorlar” dedi.
“Kadınlar ekonomik şiddet ile karşı karşıya”
Kadınların gündemini meşgul etmese de kadınlar ekonomik şiddet ile karşı karşıya kaldığını belirten Prof. Dr. Durusoy, “Kadın sorunu denilince akla kadının karşılaştığı şiddet, taciz, tecavüz, gelenek ve göreneklerin zorlamaları geliyor. Basına en fazla yansıyan bu sorunlar yaşanan gereci ifade ederken, kadın gündeminin yalnız bu konularla sınırlı kalmasına da yol açmaktadır. Oysaki kadın gündemini çok meşgul etmese dahi kadın ekonomik şiddetle de karşı karşıyadır. Genel tanımlama olarak ekonomik şiddet, ekonomik açıdan dezavantajlı bireylere karşı işlenen bir şiddettir” diye konuştu.
“Uluslararası platformlarda dahi kadına ekonomik şiddet ile ilgili bir ibare yoktur”
En önemli sıkıntının uluslararası platformların dahi bu konuya ilişkin son derece zayıf kalmış olması olduğunu söyleyen Durusoy, “Birleşmiş Milletlerin kadınlara yönelik şiddeti tanımladığı açıklamaya baktığımız zaman ekonomik şiddete yönelik herhangi bir ibarenin olmadığını görüyoruz. Birleşmiş Milletlerin bildirgesinde verdiği tanımlama ve kadın hareketi olarak şiddetin konuşulduğu her platformda çoğunlukla fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet türlerinden söz edilmektedir. Ekonomik şiddetin, kadına yönelik şiddetle ilgili çalışmalarda nadiren ele alınması ihtiyaç duyulan kavram ve analizlerin yetersizliğine bağlı olarak bilgi yoksunlukları da konunun görünürleştirmesini ve fark edilmesini zorlaştırmaktadır. Şiddetin tanımını içeren 1993 Viyana Bildirgesi, CEDAW Komitesi Genel Tavsiye Kararları, Pekin+5 bildirgeleri gibi önemli uluslararası belgelerde bile adı geçmezken ekonomik şiddeti görünürleştirmek kolay değildir. Özellikle Türkiye’de kadın hareketinin şiddetle mücadele eden parçasında yer alan kadınların dahi ekonomik şiddeti ne kadar dikkatlerinde tuttukları şüphelidir” şeklinde konuştu.
“Türkiye’de 2009 yılında ekonomik şiddet nedeniyle görülen boşanma davası, tüm Dünya’nın dikkatini çekti”
Türkiye’de 2009 yılında ekonomik şiddet nedeniyle görülen bir boşanma davası sonrasında tüm Dünya’nın kadına yönelik ekonomik şiddeti dikkate aldığını vurgulayan Prof. Dr. Durusoy, şöyle konuştu: “Uluslararası platformların dahi dikkate almadığı bu durum 2009 yılın Yargıtay Genel Kurulunun Sincan 8. Ağır Ceza Mahkemesinde kadına yönelik ekonomik şiddet boşanma nedeni olarak yer alıyor. Bu Dünya’da ses getirmeye başlıyor. Olayın gerçekleştiği yer olarak Türkiye’yi örnek olarak uluslararası platformlarda yer alması sağlanmış. Yani Türkiye sayesinde kadına yönelik ekonomik şiddet tüm Dünya’nın bir anda dikkatini çekmiş oluyor. Daha sonraki süreçlerde Birleşmiş Milletler kadına yönelik şiddeti tanımlamada “Kadına ekonomik ihtiyaçların karşılaşmasından yoksun bırakma” cümlesi ekleniyor.”
“Kadınlar daha çok ev eksenli işlerde çalışıyor”
Kadınların daha çok ev eksenli işlerde çalıştığına işaret eden Prof. Dr. Durusoy, şunları kaydetti: “Türkiye dışında Mısır, Aşağı Sahra, Güney Asya, Kanada ve Avrupa ülkelerinde de kadın yoksulluğunun kırsal alanda çok etkili olduğu tespit edilmiştir. Öyle ki kırsal kadın yoksulluğu, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun geçen yılki toplantısında hazırladığı raporun ana konusunu oluşturmuştur. Son dönemlerde kadınların ev eksenli işlerde çalıştırılması çok yaygınlaştı. Yani çocuk bakması, temizliklere gitmek, evde küçük işlerde para kazanmak gibi bunlar bir anlamda kayıt dışıyı da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla işçi haklarından yoksun, emek haklarından yoksun işçi bir kadın kesimi de ortaya çıkmış oluyor”
“Kadınların sadece yüzde 15’inin kendi üzerine mülkiyeti bulunuyor”
Kadınların sadece yüzde 15’inin kendi üzerine mülkiyeti bulunduğunu açıkladığını Durusoy, şunları söyledi: “Bu çok ciddi düşük bir rakam erkeklerle kıyaslandığında. Kadınların yüzde 82’sinin, erkeklerin ise yüzde 39.6’sının üzerinde hiç gayrimenkul veya araç bulunmuyor. Aslında bu yoksulluk düzleminde de kadınlar ve erkekler arasındaki ayrımı ortaya koymuş oluyor. Çünkü kadınların yaptığı işlerinin aile bağlarında annelik görevi adı altında yapılıyor olmasında emeğinin görünmez oluşunun başlıca bir nedenidir. Çalışan kadınların yüzde 28’i tarım sektöründe, yüzde 15’i sanayi sektöründe, yüzde 56’sı hizmetler sektöründe, yüzde 0.9’u da kadınların inşaat sektöründe istihdam ediliyor. Oranlara baktığımız zaman ne güzel kadınlar hizmet sektöründe çalışıyor diyebiliyoruz. Fakat işin ilginç tarafı neden hizmetler sektöründe daha yoğunlaşmış olmasıdır. Erkeklerin yanı sıra toplumun geleneksel ön yargıları burada ortaya çıkıyor. Erkekler, eşlerinin özellikle kadın sayısının fazla olduğu iş yerlerinde çalışmasına izin veriyor. Buda hayliyle belirli sektörlerde sınırlı kalmaya yol açıyor. Küresel ölçekteki hareketin hızlanması, finansallaşma eğilimi ve imalat sanayisindeki artışlar nedeniyle kadın istihdamı daha çok hizmet sektörüne kaymış oluyor”
“Çalışanların kadınların hemen hepsi tacize uğruyor”
Çalışan kadınların hemen hemen hepsinin tacize uğradığına dikkati çeken Prof. Dr. Durusoy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hizmetler sektörüne de baktığımız zaman hangi sektörler denildiğinde konfeksiyon, tekstil gibi kadın sayısının çok olduğu alanlar ortaya çıkıyor. Burada da erkekler şöyle düşünüyor aslında çokta haksız sayılmazlar, kadın sayısı ne kadar çoksa kadının da o iş yerinde tacize uğrama ihtimali o oranda düşüyor. Böyle bir genel eğilim var, çokta haksız değiller. Çalışan kadın olup ta tacizin ne türü olursa olsun tacize uğramamış kadın herhalde çok azdır. Fiziksel taciz, cinsel taciz, psikolojik taciz ya da bir takım yetkilerden uzak kalma, mobbing uygulanması gibi kadınlar hakikaten çalışma hayatı içerisinde bu mağduriyeti yaşıyorlar. Eşler özellikle kadın sayısının fazla olduğu iş yerlerinde çalışmaya izin veriyor. Bu da belirli sektörlerde sınırlı kalmaya yol açıyor. Finansal ve imalat sanayisindeki artışla kadın istihdamı hizmetler sektörüne kayıyor. Konfeksiyon, tekstilde kadın istihdamı çok. İş yerinde kadının çok olduğu yerlerde tacize uğrama oranı düşük. Erkeklerde iş yerinde kadının çok olduğu yerlerde eşlerin çalışmasını istiyor. Çalışma hayatında bir şekilde kadınlara tacizi yaşıyorlar. Hep aile içinde yaşanılan nedenlerden kaynaklanan ekonomik şiddet var. Bilgi toplumuna geçerken, kadının iş gücü piyasasında para getirmesi, süper kadın olmasıyla ilgilidir. Kadın aynı zamanda evinde çalışıyor, hem de işçi olarak iş yerinde çalışıyor. Kadının aile içinde mükemmel anne olma çabası var. İş yerinde de kendisini kabul ettirme çabası var.”
TOBB İl Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Halime Nilgül Şener ise, Kadının Bilinmeyen Gerçeği Ekonomik Şiddet adı altında bir konferans düzenliyoruz. Son günlerde kadına uygulanan şiddet oldukça artmış olmasına rağmen ekonomik şiddet, bilinmeyeni gizli kalan bir durum halinde devam ediyor. Bizler şu anda kendisinden bunun nasıl olduğunu, belki de hiç farkında olmadan hepimizin çevresinde cereyan eden kadınlara yönelik ekonomik şiddeti fark etmemizi sağlayacaktır” dedi.
Toplantıya KATSO Yönetim Kurulu Başkanı Oğuz Fındıkoğlu da katıldı.