(Özel) Dünya bağcılığın hazinesi Tekirdağ’da
DR. CENGİZ ÖZER AÇIKLAMASININ DEVAMINDA, “ULUSLARARASI ÇEŞİT KOLEKSİYONU BAĞIMIZ VAR. FARKLI BAĞCI ÜLKELERDEN GETİRİLEN 130 TANE ÇOK ÖNEMLİ ÜZÜM ÇEŞİDİ MEVCUT BU BAĞDA. BU ÜZÜM ÇEŞİTLERİ DE GETİRİLDİKLERİ ÜLKELERDE ÖNEMLİ TİCARİ DEĞER TAŞIMAKTA OLUP; BİZ BU ÇEŞİTLERİN BURADA SERGİLEYECEKLERİ PERFORMANSI BELİRLEME ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR YAPIYOR, MELEZLEME ISLAHI GİBİ DİĞER ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARINDA KULLANIYORUZ” ŞEKLİNDE KONUŞTU.
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalarla Tekirdağ ülke genelinde bağcılığın merkezi haline geldi.
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bağcılık alanında yaptığı çalışmalarla göz kamaştırıyor. Bağcılık alanında yapılan çalışmalarla 1965’ten beri oluşturulan milli koleksiyon bağında ülkenin dört bir yanından toplanan bin 435 adet yerli üzüm çeşidi ve uluslararası çeşit, koleksiyon bağındaki 130 çeşit Tekirdağ’ı bağcılık alanında bir adım öne çıkarıyor.
“Dünya bağcılığı için çok önemli bir hazine”
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Cengiz Özer yaptığı konuşmasında, “1965 yılında meslek büyüklerimizin başlattığı bir proje ile asma genetik kaynağı durumunda olan ülkemizin bütün üzüm çeşitleri ve genotipleri bu bağda toplanmaya çalışılmaktadır. Halen bin 435 adet asma çeşidi veya genotipi bu bağda toplanmış durumdadır. Bir yandan proje çalışmaları kapsamında yeni bölgeler taranmakta, koleksiyonumuz daha da zenginleştirilmektedir. Alındıkları yerlerde belki de bu çeşitler büyük bir olasılıkla şu anda kayboldular. Ama bizim koleksiyonumuzda bunlar mevcut. Hem ülkemiz bağcılığı için hem de dünya bağcılığı için çok önemli bir hazine durumunda burası. Bu bağda bu çeşitlerle birlikte biz melezleme ıslahında yeni çeşitlerin elde edilmesi, biyotik ve abiyotik stres koşullarına dayanıklılık mekanizmaları üzerinde çalışmalar yürütmekteyiz” şeklinde konuştu.
“Birçok badireler atlatıp bugüne geldiler”
Bunların yerli kaynaklar olduğunu aktaran Dr. Cengiz Özer, “Bunlar çünkü yerli kaynaklar. Binlerce yıldan beri yetiştirilen, birçok badireler atlatan, kuraklık, çok şiddetli kış soğukları gibi birçok iklim değişikliğinden sıyrılıp günümüze gelen çeşitler. Dolayısı ile bunlar genetik yapılarında çok üstün özellikler barındırıyor. Biz bu çeşitleri ve genotipleri üniversitelerle birlikte değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu bağdan iki tane yeni çeşit elde ettik ve Karamenüş ve Yayla adlarıyla tescil ettik. Başka çeşitlerimizin de tescili için gayretlerimizi sürdürmekte; üzüm ürünleri olarak değerlendirmeye, sofralık ve kurutmalık üzüm yetiştiriciliğine uygun çeşitleri belirlemek üzere çalışmalarımızı bu bağda devam ettirmekteyiz” dedi.
Performansı belirleme üzerinde çalışmalar yapılıyor
Dr. Cengiz Özer açıklamasının devamında, “Uluslararası çeşit koleksiyonu bağımız var. Farklı bağcı ülkelerden getirilen 130 tane çok önemli üzüm çeşidi mevcut bu bağda. Bu üzüm çeşitleri de getirildikleri ülkelerde önemli ticari değer taşımakta olup; biz bu çeşitlerin burada sergileyecekleri performansı belirleme üzerinde çalışmalar yapıyor, melezleme ıslahı gibi diğer araştırma çalışmalarında kullanıyoruz” şeklinde konuştu.
“Genetik şifreler ortaya kondu”
Bu çeşitlerin kaybolmasını önlemek adına Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü olarak bu çalışmanın başlatıcısı durumunda olduklarını ifade eden Özer, “Birinci derecede sorumlu olan kuruluş biziz. Kayıp olmasın diye Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsünde bir duplikasyon bağı yani yedek bir bağını birlikte oluşturuyoruz. Bir de bağcılıkla ilgili araştırma çalışması yapan Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Enstitülerinde bölgesel koleksiyon bağları oluşturulmaktadır. Milli koleksiyon bağına dahil edilen çeşitlerde morfolojik tanımlamalar yapılmış, Asma Genetik Kaynaklarımız ile ilgili katalog yayınlanmış durumdadır. Yerli üzüm çeşitlerimiz ile ilgili morfolojik ve moleküler tanımlayıcı bilgilerin yer alacağı web sayfası hazırlığı çalışmalarımız devam etmektedir. Yerli çeşitlerimizin önemli bir kısmının Ankara Üniversitesi ile birlikte yürüttüğümüz TÜBİTAK projesi kapsamında moleküler tanımlamaları yapılarak genetik şifreleri ortaya kondu” diyerek açıklamasını noktaladı.