NE ZAMAN ORTAK AKLIMIZI KULLANARAK BU GÜZEL ÜLKEYİ YÖNETEBİLECEĞİZ?
Farkında mısınız bilemiyorum ama dünya haritasını önünüze serdiğinizde bu coğrafya konum itibariyle -kim ne derse desin- dünyanın en iyi seçilmiş yeri olsa gerek. Bu toprakları bize miras bırakan atalarımıza ne kadar dua etsek azdır. Bu ülkeyi hak, adalet içinde dürüstçe yöneten sıradan bir ekip dahi yönetse bu ülke ve üzerinde yaşayanların aç-açık kalma gibi bir sorunu olmaz,olmaması da lazım.
Evet, herkeste bir kurtarıcı arayışı var, bir lider gelse de her şeyi düzeltse diye. Belki bu bizim genlerimize kadar işlemiş Orta Asya coğrafyasından var olagelen bir alışkanlık. İtiraf edeyim ki halkımızın bu düşüncesine ters düşmeme adına başkanlık sistemine ben de sıcak bakmışdım.
Bu nedenle olsa gerek bizim liderlerimizin ağzı iyi laf yapıyor ve kendilerini o yönde geliştiriyorlar. Liderlerimizin sözlerinin içeriğinden çok konuşmalarındaki akıcılık, sözler arasındaki uyum ve tonlama bizi çok etkiliyor. Bizim gibi sözlere yatkın toplumlarda bu tip kişiler bu meziyetleriyle toplumumuuzn bir anda kanaat önderliğini, üstlenirken toplumun yönlendirilmesinde önemli rol oynayabiliyorlar.
Tıpkı sayın Menderes gibi, Demirel, Ecevit, Özal ve bugün de Erdoğan gibi. Bunun bir nedeni de ülkemin sorunları için kafa yorma yerine işin kolayına kaçıp bu ve benzeri liderlerin gelmesini bekleyip onlara havale etme eğilimi mi?. Birebir tartışmalarda veya günümüzde sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalarda çoğu kişi liderlerini, sözlerini -icraa makamında ise- yaptıklarını -doğruda olsa yanlış da olsa- ölümüne savunuyor, Halk deyimiyle düşünce serdetmiyor ‘’amigoluk’ yapıyor. Liderinin her yaptığı işde bir keramet her söylediği sözde bir hikmet arıyor. Savunduğu kişinin hatası gün gibi ortada olsa bile.
Geldiğimiz noktada şunu da anlıyorum ki partilerimiz muhalefette iken sürekli hürriyetçiler, demokratlar ve hükümetin anti-demokratik davranışlarından şikâyetçiler. Haksız da değiller ama iktidarı eline alınca da otoriter yönetim anlamında gideni aratır konuma geliyor. Dünün mazlumu maalesef bugünün zalimi olabiliyor.
Her gelen iktidar akraba kapıtalizmi uyguluyor.Bazı kritik noktalarda yapılan değişiklikleri anlarım ama tüm devlet kadrolarını değiştirmeye, yakınlarını , partide öne çıkanları, tanıdıklarını işe almaya başlarken önceki devlet birikimleri ise müsrifçe çöpe atılıyor ve kadrolar da sürekli şişiyor. Ülkemizde maalesef siyaset hiçbir zaman karşıtlarnın farklı görüş ve değer sistemiyle birlikte iş yapma eğiliminde değil. Kim gelirse iktidara Türkiye için tek doğru yolun kendi fikirleri ve değerleri olduğu iddiasında. Böylece inşaat sektöründe olduğu gibi dün onca para harcıyarak yaptıklarımızı bir günde yıkıp geçiyoruz.
Ülkemizdeki iki ana partinin şimdiye kadar iki ana politikası oldu: biri devletçi , halkı modernleşme diye batılılaştırma ma çabasında diğeri kalkınma adına her değeri ayaklar altına alan muhafazakar kesim. Hiç kimsenin demokrasi, özgürlükleri öncelikleri arasında değil, olmadı da.
Ülkemizde ne Kemalistlerin ne dincilerin, ne solcuların ne de milliyetçilerin hayallerindeki ülke olmayacak, ne topluca hidayete ereceğiz, ne Osmanlı geri gelecek, ne herkes bazı kesimlerin dediği gibi birden aydınlanacağız ne de laik bir cennete döneceğiz. Ne kürtler kürtlüğünü inkar edecek ne de Aleviler inançlarından vazgeçecek.
Çare nedir? Diye kendi kendimize soracak olursak; çare ortak aklı önceliklemek, karşındakileri de kabulü üzerine ötekileştirmeden, kutuplaştırmadan çoğulcu bir siyaset olmalı. Tıpkı çok renkli bir yapıya sahip Anadolu gibi.
Ne yapmalıyız? Sadece dört eğilimi değil ilaveten artı iki eğilimide yani gençleri ve çaresiz ve çözümsüz hisseden tarafsızlarıda kapsayacak şekilde altı eğilimli bir çoğulculuk. Çok mu zor ? hayır bu toplumun mayasında bu var, yani ortak iş yapma, sorunlara ortak çözüm bulma. Kimseyi öne çıkarmadan, kutsamadan eşitler arasında sırayla öne çıkacak bir akil grupla neden olmasın.
Zaten önceliğimiz lider arayışından çok adaletin, hakkın , hukukun eşit mesafede olacağı ve bunların her kim gelirse gelsin değişmiyeceği bir sistemi oturtmak olmalı. Bu sistemi parlamenter sistemde de başkanlık tarzı sistemde uygulamak mümkün.
Dünya Ekonomik Forumu ne diyor, “kurallar ve kurumlar zayıfsa ekonomik verimlilik düşük oluyor” Sadece sonuç bu değil, ahbab , akraba kayırmaları hak edenin önünü kesiyor. Boş konuşan goy goycu ve yeteneksiz, kifayetsiz yöneticilerin aldığı bilgisizce kararlar bu güzel ülkenin geleceğini de karartıyor. Oysa iyi yetişmiş elemanlar o kritik görevlere gelseler bu beceriksizleride işsiz bırakmayacak ortamı yaratırlar. Tersinde ise işsizlik rakamlarının patlamasıyla sonuçlanıyor. Zaman içerisinde kendilerinin de iş bulamıyacağını unutuyorlar.
Yazı yine uzadığı için alt detaya giremedim. Özetle kurulacak iyi, donanımlı ve her görüşten ekiple ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarını her yönüyle değerlendirip olması gerekenleri, yapılacakları tartışsa ve yöneticilerine uygulatma imkanı verebilse bu ülke huzuru çok da fazla dışarıda aramasına gerek kalmaz. Güzel günler görmeniz dileğimle.