Küçük Menderes kapkara
KÜÇÜK MENDERES NEHRİ KIYISINDA TARIM FAALİYETLERİNDE BULUNAN MUZAFFER ÖZDEMİR, BÖLGEDE İLÇELERİN ARITMA TESİSLERİ BULUNMASINA KARŞIN NEHRİN KAPKARA AKMAYA DEVAM ETTİĞİNİ SÖYLEDİ.
İzmir’de Bozdağlar’dan doğup Selçuk’ta denize kavuşan Küçük Menderes Nehri, yıllardır çözülemeyen kirlilik sorunları ile pençeleşiyor. Kapkara akan ve etrafına oldukça kötü bir koku yayan Küçük Menderes Nehri, geçtiği her bölgeye çevre felaketini de taşıyor. Bu nehir suyuyla sulama yapılması da tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor.
Bir zamanlar içerisinde çay balıklarının yüzdüğü, berrak sularıyla Küçük Menderes Ovası’na bereket saçan Küçük Menderes Nehri son yıllarda sadece kirlilikle anılıyor. Bölgedeki beş ilçenin dördünün merkezinde, bazı işletmelerde atık arıtma tesisleri olmasına karşın diğer mahallelerin, endüstri tesislerinin, mandıraların ve zeytinyağı fabrikalarının atıklarının kontrolsüzce bırakıldığı Küçük Menderes Nehri, hayat değil adeta ölüm saçıyor. Tüm bu yüklü kirliliğe rağmen buradan alınan sularla tarım yapılması da hem çevre hem de sağlık felaketi olarak kapıdaki tehlikeye işaret ediyor. Tire’nin Doyranlı ile Gökçen Mahallesi’nin ova kesimleri arasında köprü olmayışı nedeniyle araçların mikrop saçan nehir yatağından geçmek zorunda kalmaları da tehlikelere farklı bir boyut kazandırıyor.
“Pazartesi-salı günleri su daha da ziftleşiyor”
Küçük Menderes Nehri’nin kirlilikten başka bir şey taşımadığını ifade eden bölge üreticilerinden Muzaffer Özdemir, “Şu anda gördüğünüz bu su Ödemiş’te arıtma olmasına rağmen böyle kapkara akıyor. Eğer ki bu bir arıtılmış su olarak görüyorsanız amenna ama görüldüğü gibi su kapkara, adeta petrol gibi. Özellikle hafta sonu dönüşlerinde pazartesi-salı buraya geldiğinizde buradaki su daha da ziftleşmiş halde akıyor. Arıtma böyle mi çalışıyor bilemiyorum” dedi.
“Bu kirli suyla mısır tarlaları sulanıyor”
Özdemir, “Bu akan suyla bu hatta bulunan silajlık mısır tarlaları sulanıyor. Zehirle sulama yapılıyor kısacası. Şu anda bu kirli su böyle akıyor ama sıcaklar bastırınca burada bilinçsiz üreticiler bu suyla sulama yapıyor. O zaman bu su da akmaz oluyor. Bu durum hem hayvan sağlığını hem insan sağlığını hem toprakları tehdit ediyor” diye konuştu. Bölgedeki ilçelerde arıtma tesisinin dışında da mahallelerin atık sularının kontrolsüzce nehir yatağına bırakıldığını da sözlerine ekleyen Özdemir, şöyle devam etti: “Kokudan yanına bile yaklaşılamıyor. Arıtma tesisinden sonra bu nehir yatağına herhangi bir tesisten atık malzeme kaçak dökülüyorsa onu da bilemiyorum. Belki de öyle bir durum var. Onun da tespit edilmesini istiyoruz yetkililerden. Belki de arıtmadan temiz çıkıyor ama sonra karışan atık sularla böyle oluyor. Buraya vidanjör gelip boşaltsa yükünü kim görecek? Ne olursa olsun bu durum çevre sağlığını tehdit ediyor. Kirliliğin sebebini Büyükşehir, DSİ, İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü araştırsın ve çözüm bulsun.”
“Balata değiştirmekten bıktık”
Köprü olmadığı için pis suyun içinden geçmek zorunda kaldıklarını dile getiren Özdemir, “Biz buradan günde iki-üç sefer geçiyoruz. Burada akan su ağır metallerle mandıra atıklarıyla yağlı bir su. Fren balatalarını mahvediyor. Araç 10 metrede duracaksa 20 metrede durabiliyor. Alt takım yaptırmaktan, balata değiştirmekten bıktık. Frenler tutmuyor. Bundan sadece ben mustarip değilim” dedi.
“Pis suyun içinden geçiyoruz”
Köprü talebinde bulunduklarını kaydeden Özdemir, şöyle konuştu: “En azından ufak bir köprü istedik. Hatta ’köprüyü biz yapalım’ dedik. Dilekçelerimiz duruyordur halen orada. Makbuzlarına kadar duruyor. Zemin etüdü dahil cebimizden yaptırdık. Şu anda pis suyun içinden geçip gidiyoruz. Küçük Menderes Nehri’nin yatağının değişeceğine dair proje de şimdilik rafta duruyor.”
“Mikron ve koku ile yüz yüzeyiz”
Gökçen yakınlarındaki bir çiftliğin yöneticisi olan Ali İyim de, “Burada yakın bir mesafede köprü yok. Doyranlı’dan ana yoldan bağlantı bir tek buradan sağlanıyor. Biz bu kirli suyun içinden geçmek mecburiyetinde kalıyoruz. Yılın 12 ayı buradan geçerken mikropla ve koku ile yüz yüzeyiz. Hayvan işletmemiz var. Buradan geçerken araçların tekerlekleri ile buradaki mikrobu ve görünmez tehlikeleri taşımak zorunda kalıyoruz. Bu da çok tehlikeli” ifadelerini kullandı.
“Kışın fark edilmiyor ama yazın kapkara”
Kış döneminde su yükselince bu kirliliğin anlaşılmadığını belirten İyim, “Biz köprü istiyoruz ama burada asıl mesele bu çevre felaketi. Ödemiş’te, Kiraz’da arıtma tesisleri var ama bu su nasıl böyle geliyor araştırmak lazım. Kapkara akıyor. İçerisinde kimyasallar, metaller var. Bilinçsiz kimi üreticiler bu suyla tarla suluyor, maalesef insanlarımız bu suyla yetişen yiyecekleri yiyor. Çevre sağlığı için yetkililerimizi buradaki vaziyeti görmeye davet ediyoruz” dedi.