Reklam
tvTürk

Feyizoğlu: “Türkiye’nin en büyük sorunu kadına şiddet sorunudur”

ADALET BAKANLIĞININ BUGÜN YAYINLADIĞI KADINA YÖNELİK ŞİDDET GENELGESİNİ DEĞERLENDİREN TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI AV. METİN FEYİZOĞLU, TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNUNUN KADINA ŞİDDET SORUNU OLDUĞUNU BELİRTEREK, “KADINA ATILAN İLK TOKADI CEZALANDIRAMAZSAK ŞİDDETİN ÖNÜNE GEÇEMEYİZ. BU YÜZDEN BİR TOKATTAN BİR ŞEY ÇIKMAZ CÜMLESİNİ, TÜRKİYE’DEN SİLMEYE KARARLIYIZ” DEDİ. FEYİZOĞLU, AYRICA TÜRKİYE’NİN KALICI BİR İNFAZ YASASINA İHTİYACININ OLDUĞUNU KAYDETTİ.

  • Diğer
  • 18 Aralık 2019
  • 208 KEZ OKUNDU
Reklam

Adalet Bakanlığının bugün yayınladığı Kadına Yönelik Şiddet Genelgesini değerlendiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyizoğlu, Türkiye’nin en büyük sorununun kadına şiddet sorunu olduğunu belirterek, “Kadına atılan ilk tokadı cezalandıramazsak şiddetin önüne geçemeyiz. Bu yüzden bir tokattan bir şey çıkmaz cümlesini, Türkiye’den silmeye kararlıyız” dedi. Feyizoğlu, ayrıca Türkiye’nin kalıcı bir infaz yasasına ihtiyacının olduğunu kaydetti.

Türkiye Barolar Birliği, Kastamonu Barosu ve Kastamonu Üniversitesinin birlikte düzenlediği “Milli Mücadelenin 100. Yılı: Kastamonu ve İstiklal Yolu” konulu panele katılmak üzere Kastamonu’ya gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyizoğlu, “Türkiye’nin en büyük sorunu kadına şiddet sorunudur, bunu önlememiz lazım. Bu kadar basit, bunu önlemek içinde birbirimizi suçladığımız yeter artık. Çünkü birbirimizi suçlayarak bir yere varamıyoruz. Amma ve lakin birbirimizden güç alarak birbirimize doğruyu yaptırarak, birimizin eksiği var ise o eksiği hep birlikte giderek, uyararak, doğru yaptırarak çözebiliriz ve herkesin kendi üstüne düşeni yapması lazım. Önce şunu yapmalıyız diye başlayan cümleler hiç kimse hiçbir şey yapmasın cümleleridir yani önce şunu lazım hayır efendim her şeyi birlikte yapmamız lazım, her konuya birlikte el atmamız lazım. Şimdi bu çerçevede işin yargısal boyutu var. İki işin eğitim boyutu var. Üç işin ekonomik boyutu var, eğitim dediğiniz daha ana kucağında başlayacak, ana kucağından itibaren kreşten itibaren anaokulundan iti bazen kız ve erkek evlatlarımıza hayatın müşterek olduğunu anlatmak zorundayız. Yani ev işi kadının, dışarıdaki iş erkeğindir dediğinizde bir rol paylaşımına giriliyor. Oysa bugün hayat nasıl kadında erkekte çalışıyor. Kaldı ki ev işi dediğiniz öyle kolay iş değil, erkek gidiyor işe belki sabah akşama kadar masasında oturuyor, dinleniyor ama kadın ev hanımı diye o erkeğin küçümsediği hanım, sabah 6’dan itibaren sadece geceleyin dinlenmek kaydıyla iş yapıyor ve adam eve geldiğinde kadının kendisine hizmet etmesini bekliyor. Yok, böyle bir dünya, herkes birbirine hizmet edecek, kadın erkeğe hizmet edecek, erkek kadına hizmet edecek, yani evin işin çoluk çocuğun her işini müşterek olarak sahiplenme bilinci gelecek. İşte bizim şiddetin arka arasındaki en önemli eğitimsel sorunlarımızdan biri hayatın müşterek olduğunu bir türlü eğitim yoluyla içselleştirememiş olmamız, kavramamış olmamız. Şimdi önce Milli Eğitim meselesini çözsün diyerek, böyle bir yere varılamayacak. O işi çözer bir şekilde fakat bizim de yargısal konuda doğru iş yapmamız lazım” dedi.

“Kadına atılan ilk tokadı cezalandıramazsak şiddetin önüne geçemeyiz”

Ordu’da ve Eskişehir’de yaşanan olaylardan sonra tahlil yaparak Adalet Bakanıyla bir araya geldiklerini anlatan Feyizoğlu, “Dedik ki: Eskişehir’de mağdur Tuba hanım 23 kez dilekçeyle beni koruyun diye başvurmuş ve sistemin yetkilileri üstlerine düşen her şeyi kağıt üzerinde yapmıştır. Hiç bir eksiklik yoktur ama hiçbir şey yapılmamıştır. Yani kağıt üzerinde sorduğunuzda herkes işte bak ben bu kağıda çıkardım, yazdım, onu imzaladım, bunu mühürledim diyecek durumdadır ama sistemin içinden birisi çıkıp, işte karakoluydu savcısıydı, mahkemesiydi, sığınma eviydi, Belediyesiydi, bunları koordine etmiş. Yani kadının elinden kimse aslında tutmamış ve kadın bugün maalesef böyle erkek egemen bir sisteme karşı tek başına bırakılıyor. Bunu nasıl çözeriz diye oturduk formülümüz aslında son derece işlevsel, bunu daha önce ben Ankara Barosu başkanıyken Ankara çapında yaptık, çokta başarılı olduk. Bundan sonra Türkiye nasıl yayarız diye oturdu konuştuk, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine Baroların adli yardım hizmeti kapsamında kadın haklarında yetişmiş kadın haklarının korunmasına, kadına yönelik şiddete, şiddetle mücadele edilmesine ömrünü adamış avukatları nöbet listesiyle görevlendireceğiz ve mağdur kadına Şiddeti Önleme Merkezine geldiğinde sen şuraya git, buraya git, sen şimdi savcılıktan git demeyeceğiz. Biz orada kadını bir kez Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezine sığlığında, psikologu, psikiyatrisi ve sosyal hizmet uzmanı, polis koruması bütün bunları koordine edecek, yargısal süreci hukuki süreci koordine edecek avukat orada olacak ve avukatla birlikte el ele, gerekirse polis korumasında ve devletin tahsis ettiği bir araçta savcılığa gidecekler. Yine polis korumasında, gerekirse devletin tahsis ettiği bir araçla yanında avukatı olduğu halde Adli Tıp’a gidecek, hastaneye gidecek, sığınma evine yerleştirilecek ve tüm süreç avukat eliyle yürütülecek ve Baronun denetiminde gözetiminde yürütülecek herhangi bir aksaklık olması halinde Baro Başkanı, İlin Valisinin, baro başkanı, ilin emniyet müdürüne, baro başkanı ilin başsavcısını arayarak çıkan pürüzlü çözecek, daha derin bir sorun varsa Baro Başkanı Birlik Başkanını derhal arayacak ve Birlik Başkanı da birkaç dakika içerisinde zaten hangi bakanlık bünyesinde sorun yaşanıyorsa, anında ilgili Bakana ulaşarak sorunu aktaracak. İşte biz bu sistemi bir platform halinde örgütlemek niyetindeyiz. Bu platform bir protokolle oluşacak, Adalet Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, Maliye Bakanlığımız, Aile Bakanlığımız ve Türkiye Barolar Birliğinin imzalayacağı bir protokolde sistemin nasıl işleyeceği bütün ayrıntılarıyla hükme bağlanacak. Bu belki Ordu benzeri bir olayı önlemez ama genellikle Eskişehir benzeri olaylardır, işte koruma talep edilmiştir ama tebliğ edilmediği için bir bir türlü gereğini adli merciler yapmamaktadır, polis tahsisinde zorluk çıkmaktadır. Tüm bunlarla bundan böyle avukatlar ve barolar uğraşacak, kadınların yanında onları ayağa kaldıracağız” diye konuştu.

“Bir tokattan bir şey çıkmaz cümlesini, Türkiye’den silmeye kararlıyız”

İşin en kolay kısmının ‘cezaları arttıralım’ demek olmadığını söyleyen Feyizoğlu, “Çünkü zaten mevcut durumda da adam öldürme suçlarında cezalar hafif değil ama bu ilk tokatta o ilk tokatta bir şey olmaz bu tokattan yahu anlayışını kırmak lazım, o ilk tokat atıldığında cezalandırabilirsek o ilk tokat atıldığında ne yapayım kardeşim öfkeliyim ben sinirime hakim olamıyorum patron kızdı, işte çekim ödeyemedim bilmem ne değil de kadından hırsını çıkardığında o adam o ilk tokadın cezasının gelmesi lazım, kamu hizmetine verilir, park bahçede sulama yaptırılır, çiftlikte devlet çiftliğinde çapa mı yaptırılır, ot mu toplatılır, tuvalet mi temizletilir, huzurevinde yerler mi paspas yaptırılır, yani iyi olmayı öğreteceğiz, iyi olmayana iyi olmayı öğreteceğiz. Ben öfkeliyim diyor kadına basıyor tokadı, kardeşim sen öfkeli isen niye televizyonu kırmıyorsun, çünkü televizyon kendini yenilemiyor ama televizyonu kırdığı zaman bunun parasını ödüyor ama kadına tokat atıyor kadın bir süre sonra ilk tokattan sonra iyileşiyor. Demek ki sen öfkene hakim olabiliyorsun, git kendi kafanı kır eğer öfkeliysen. Sen niye kadına tokat atıyorsun ya da şimdi bunu söylediğim zaman tabii benim barışçı bir insan olmadığımı düşünmeyin ama örnek vermek için söylüyorum. Sen öfkeli isen niçin sokağa çıkıp da kendinin üç katı öyle iri yarı kaslı birisine görünüşlü bir adama çatıyorsun, git ona vur. Git ona vur kolaysa, sen kadına vuruyorsun neden kadına vuruyorsun çünkü korkaksın, çünkü zavallısın, çünkü sen aslında öfkene hakim olamıyor değilsin, rahatlayacak bir yer arıyorsun. Git başka şekilde rahatlat kendini. Ama biz o tokattan itibaren o ilk şiddetten itibaren kadının elinden tutup gereğini yapacağız. Sistem yapmaya direnirse de yaptıracağız, yani ne var bir tokattan bir şey çıkmaz cümlesini Türkiye’den silmeye kararlıyız” şeklinde konuştu.

“Cezaevlerimiz dolu olduğu için ıslah etme imkanımız olmuyor”

Her takım elbise giyip kravat takana iyi hal indiriminin uygulanmasının mümkün olmadığını ifade eden Feyizoğlu, şöyle konuştu: “Her somut olayın kendine özgü özellikleri var, pişmanlığı var mıdır, yok mudur. Tabii ki bir kravat taktığı zaman bir traş olduğu zaman insana dönüşmüş demek değil. Yani aktif bir şekilde gerçek bir şekilde pişmanlık getiren, pişman olan ıslah oldum, ıslah olmak istiyorum diyene kravat taktım ama ilk fırsatta ben yine dönerim, ben yine bıçaklarım diye çok farklı. Cezaevlerimiz o kadar dolu ki bizim cezaevlerine gireni ıslah etme imkanımız yok gerçekçi olalım. Bu doğrultuda 100 kişinin kalacağı yer de 400 kişiye yatırmışsak eğer bu doğrultuda biz cezaevinde kim ıslah oldu, kim ıslah olmadı bilemeyiz, açıkçası ben cezaevinde bir ıslah imkanının da bu halde çok azaldığını düşünüyorum, hafif suçlu olarak girip karakter anlamında suç yüksek tahsili yapmış olarak çıkıldığını düşünüyorum. Pek çok cezaevinde bu kalabalıkta. Bizim hapis cezası yerine, cezalarımızın, yaptırımlarımızın önemli bir kısmında tür değişikliğine gitmemiz lazım. Kamu hizmetinde çalıştırmayı yoğunluklu hale getirmemiz lazım. Dünyadaki örnekleri nitekim böyle yani böyle aylarca, yıllarca hapishanede dört duvarın arasına atmak yerine üretime bir şekilde katıyorlar ve iyi insan olmayı, eğitim yoluyla veriyorlar, iyi insanlık eğitimi veriyorlar ceza yaptırımının uygulanması sırasında, bizim buna daha ziyade dönmemiz lazım, bunu yapabilsek eğer örneğin Ordu’daki insanlık dışı yaratığın ıslah olmadan açık cezaevine geçmesi imkanı olmazdı. Neden şimdi tespit edilirdi ama çokluğun içerisinde tespit edilememiş, her yerde de aman başımdan gitsin, bu kalabalıkta olay çıkartmasın denmiş”

“Kalıcı bir infaz yasasına ihtiyacımız var”

Türkiye’nin kalıcı bir infaz yasasına ihtiyacının olduğunu söyleyen Feyizoğlu, “Denetimli serbestliğe geçilebilmesi için bir rapor lazım. Yani ıslah yoluna girdi, iyileşti, düzeldi diye. Raporlar maalesef gerçek durumu yansıtmıyor. Çünkü cezaevlerinde kişinin ıslahlık olmadığı, pişmanlık içerisinde olup olmadığı, iyi bir insana çevrilip çevrilmediğini tespit imkanınız bu dolulukta yok. Sayıyı azaltırsanız eğer gerçekten cezaevinde kalması gerekenleri cezaevinde tutarsanız, öbürlerini yaptırımsız bırakalım demiyorum, bir sürü suçlu var. O suç tiplerinde eğer bu yaptırımları kamuya yararlı işlerde çalışmaya büyük ölçüde çevirirsek eğer biz, cezaevlerinde ıslahı sağlayabiliriz, bu şekilde suçlu karakterde olan kişilerin ıslah edilmesini sağlayabiliriz. Tabii bu da bizim zaman zaman alevlenen ve bir defaya mahsus af nitelikli infaz indirimleri yerine kalıcı bir infaz reformuna ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor, kalıcı bir infaz reformuna Türkiye’de ihtiyaç var”

Panel, Bilgehan Bilgili Merkez Kütüphanesinde devam ediyor.

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ