Son on yılda kurduğu bütçelere oranla oldukça kötü bir performans sergileyen ve adeta yokları oynayan Milano, gerek teknik kadroda gerekse oyuncular konusunda radikal değişimler yaparak istikrarsız yapısından kurtulmuşa benziyor. Bunu da Avrupa’nın en iyi antrenörlerinden kendi vatandaşları olan Ettore Messina’yı takımın başına getirerek başardılar. Skorer ve bencil guardlar ile kurulu oyun düzeninden vazgeçen Milano, bu sene dünya kupasının yıldızı Luis Scola’yı ve sürpriz bir şekilde EuroLeague’in en iyi iki üç guardından birisi olan Sergio Rodriguez’i kadrosuna kattıktan sonra tipik Messina basketbol tarzına döndü. İtalyan ekibi bu yapılanmanın meyvelerini de daha sezon başından almaya başladı. Bir önceki hafta da Panathinaikos deplasmanından önemli bir galibiyet çıkaran Milano ekibi, bu hafta da ekibimiz karşısında oldukça net bir galibiyet alarak ilerleyen haftalarda playoff potasına girmek adına oldukça değerli bir galibiyet aldı. Neredeyse tüm maç boyunca üstünlüğünü koruyan ve oyun düzenini dikte eden İtalyan ekibi, temsilcimize adeta nefes aldırmadı.

Fenerbahçe açısından maça bakacak olursak; elimizde bu mağlubiyeti açıklayan çok bir bahanemiz olduğunu söylemek zor. Avrupa basketbolunun zorluğu da tam da burada kendini gösteriyor. Bütçeler ve oyun tarzları birbirine çok benzer takımlar için dışarda galibiyet çıkarmak oldukça zorlaştı. Bu yenilginin nedeni Fenerbahçe’nin kalitesizliği değil aksine Milano’nun yükselen performansı oldu.

Son dakikada Kalinic’in sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarılması ile maça sadece bir eksikle çıkan ekibimiz, ilk haftalarda olduğu gibi maalesef bu maçta da pota altında oldukça zorlandı. Kaleb Tarchewski’nin de etkili oyunu ile pota altı ve forvetlerin uyumunu sahaya çok iyi yansıtan Milano, savunmada da takımın kilit oyuncusu Nando De Colo’yu da etkisiz bırakınca Fenerbahçe’nin skor opsiyonlarını oldukça kısıtladı. Ancak Lauvragne’nin takıma yeni katılmasına rağmen göstermiş olduğu 14 sayı 8 rebaundluk performansın yine de takımın pota altı için çok değerli olduğunu vurgulamakta fayda var. Lauvragne dışında ise ekibimiz her ne kadar Derrick Williams’in bireysel becerisi ile pota altına penetreleri ile sayılar bulsa da takım olarak alışkın olduğumuz asiste dayalı oyununu sahaya yansıtamadı ve mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Oyun kurucuların düşük yüzdeli oyunu ve De Colo’nun rakip tarafından iyi savunulması da mağlubiyette etkili oldu tabiki. 

Obradovic’in de maç sonunda vurguladığı gibi Fenerbahçe’nin sezonun ileriki dönemlerinde oyun tarzında değişikliğe gitmeye ihtiyacı olduğu aşikar. Takımda büyük yıldızlarının olmasının da sancılarını çekiyor diyebiliriz Fenerbahçe için. Bireysel performanslara dayalı oyun hiçbir dönem Fenerbahçe’nin tarzı olmadı ve takım alışkın olmadığımız tarzda bir basketbola yöneldi birkaç maçtır. Bir önceki maçta yıldızlaşan De Colo gibi isimler iyi savunulunca takımın bu yumuşak karnı iyice ortaya çıktı. Obradovic’in bu düzeni nasıl değiştireceği gerçekten önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor Fenerbahçe Beko cephesinde.

Ancak şu da bir gerçek ki Fenerbahçe Beko çok kötü bir fikstür ile karşı karşıya. Sezonun en zor deplasmanlarını ilk haftalarda karşısında bulan ekibimiz bu zor periyottan istediğini çıkaramadı maalesef. Şu aşamada bu fikstürle başa çıkabilecek Barcelona dışında takım yok diyebiliriz. Real Madrid’in bile ikişer mağlubiyet ve galibiyetle tamamladığı bu ilk 4 haftalık süreçte Fenerbahçe’nin aldığı bu üstüste deplasman mağlubiyetlerinin elbette ki telafisi mümkün. Bu tarz mağlubiyetlerde takımın ilerleyen süreçlerdeki eksiklerini görmesi anlamında oldukça yol gösterici olacaktır. Sezonun ilerlemesi ve fikstürün rahatlaması ile Fenerbahçe’nin tekrar ilk 5 potasına tutunacağımdan şüphemiz yok.

Dr. Akın TAŞ