EV ALIRKEN DİKKAT!
Değerli Okurlar,
Bir tüketici için en büyük alışverişlerden birisi şahsi ihtiyacı için gayrimenkul almak olduğu tartışmasızdır.
Özellikle büyükşehirlerde çok yüksek rakamlar ödemek zorunda kalan tüketici bu işlem sırasında neredeyse tüm birikimini riske atmaktadır.
Elbette, sorunsuz bir şekilde yapılan alışveriş hepimizin dileğidir. Ancak çıkabilecek bazı sorunlardan bahsetmek, tüketicinin işlemini yaparken daha araştırmacı olmasını sağlayacak, bu sayede de birikimlerini koruyabilecektir.
İkinci el gayrımenkul satın alımında en büyük risk, satın alınacak konutun “aile konutu” olması durumudur. Bu durumda Türk Medeni Kanunu’ nun 194. maddesi dikkate alınmalı, md 194/1: “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” diyerek, diğer eşin devire rızası olduğunun belgelendirilmesini aramaktadır. Aksi halde satın aldığınız konuta yerleşmeyi beklerken, diğer eşin açacağı “tapu iptal ve tescil” davası ile yüz yüze gelme riskiniz vardır. Bu nedenle, alacağınız evin “aile konutu” olup olmadığını araştırmanız, hatta herhangi bir yanılgı riskine karşı mutlaka diğer eşin yazılı bir rızasını almanız yerinde olacaktır. Maalesef, bu yasal düzenlemenin, zaman zaman kötüye kullanıldığına ve bilinçsiz tüketicinin mağdur edildiğine ilişkin duyumlar alınmaktadır.
Yeni inşa edilen yapıdan konut alım işlemlerinde ise, genellikle görülen “yüklenicinin iflası ve konutun tamamlanamaması” veyahut “vaad edilen özellikleri taşımayan bir konutun alıcıya teslim edilmesidir.
İskanı alınmamış bir gayrimenkulü satın almak bir risk ise, halk arasında “topraktan” denilen, henüz inşaatı yeni başlamış bir gayrimenkulü satın almak tüketici için bin risk oluşturmaktadır.
Öncelikle küçük ölçekli bir müteahhitin “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” ile yaptığı ya da yapacağı bir binadan satın alınacak bir gayrimenkul için tüketicinin aldığı en büyük risk, binanın müteahhit tarafından tamamlanamaması riskidir. Bu durumda, arsa sahibinin sözleşmenin feshi doğrultusunda mahkemeden karar alması, müteahhitin eksik bıraktığı işler nedeni ile, müteahhitten gayrimenkul devralan kişilere karşı, “tapu iptal ve tescil” davası açması riskidir. Maalesef hukuk çevrelerinde de çokça eleştirilen, tüketiciyi çok mağdur eden bir süreç başlamaktadır. Bu itibarla, hem aldığı gayrımenkulü arsa sahibine vermek zorunda kalan, hem de ödediği bedeli “batık” müteahhitten alması beklenen tüketici iki defa mağdur edilmektedir. Hatta müteahhit ve arsa sahibinin danışıklı hareket edip, tüketicilerin mağdur edildiği örneklere de toplumda rastlanmaktadır.
Tüketici olarak, eğer iskanı alınmış bir binadan satın almak imkanımız yoksa, müteahhitin inşaat yapabilme ekonomik gücünü araştırmamız, bedelin tamamını ödemek yerine, inşaatın geldiği aşamaya göre bedeli parça parça ödememiz, yine mümkünse arsa sahibinin müteahhit olduğu binaları tercih etmemiz yerinde olacaktır.
Çok kapsamlı bir konu olan gayrimenkul hukukunun tüketici işlemleri yönünü önümüzdeki hafta, yerimiz yettiğince, “eksik ve ayıplı işler ile konut finansman sözleşmeleri/ bağlı krediler” kapsamında değerlendireceğiz.
Sağlıcakla kalın.
Aysel YILDIZ /Avukat-Uzlaştırmacı