EĞİTİM ŞART
BAKANIN EĞİTİMDE YAPACAĞI ATILIMLAR ve FİNLANDİYA ÖRNEĞİ!
Eğitim sektörüne uzak değilim. Ailede 6 eğitmen olunca yanında üç de çocuk yetiştirince ister istemez ilgi alanınızda oluyor. 2 Yıl süreli Milli Eğitim Bakanlığında Fatih Proje danışmanlığı yapmam da en azından Milli Eğitim camiasını tanımama vesile oldu. Biri 28 Şubat’ın milli eğitim üzerine kabus gibi çöktüğü dönem olmak üzere diğeri de danışmanlığım dönemimde Eğitim hakkında basılmayan iki de kitap hazırlamıştım.
Sanırım bu ülkenin Cumhuriyet kurulalı beri en başarısız olduğu alan Eğitim alanı olsa gerek. Cumhuriyet kuruluşunun ardından harf devrimi ve okuma yazma bilmeyenlerin rakamları Türkiye Cumhuriyetini arayışa itti. En büyük atak Hasan Ali Yücel döneminde yaşandı. Özellikle kırsal kesimde okuma yazma oranını artırabilmek için daha önce Hitlerin talimatı gereği kurulan Kalsruhe’deki Alman öğretmen okulunda eğitim alan İsmail Hakkı Tonguç eğitim sistemini öğrenme adına iyi analiz eden İsmail Hakkı Tonguç 1935 Yılında İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirildi. Köy enstitülerinin temelini attı. İyi tarafı el becerileri gelişen, hayata temas eden öğrenciler yetişti, kötü tarafı ise biraz biraz Alman biraz Sovyet ideolojisiyle karıştırılmış gençler yetiştirme gayreti oldu.
İkinci dünya savaşı bitince Ameriaknın Avrupaya müdahalesi geldi. Başta Hitleri yetiştiren eğitim sistemini değiştirmek üzere. Her ne kadar savaşa katılmasak da bundan biz de nasibimizi aldık. Tek parti hükümeti -hem halktan gelen tepkiler- hem serbest seçimlere girme aşamasında köy ensititülerine ilişkin çıkarılan olumsuz haberleri bertaraf eme adına, en önemlisi de Amerikanın Avrupaya müdahalesi çerçevesinde köy enstitülerinin baş mimarı İsmail Hakkı Tonguç 1946 yılında görevden alınıdı. İsmail Hakkı Tonuç’un ifadesiyle ‘’Köy Enstitülerinin Sonu gelmiş’’ dir
Gelelim günümüze , Sanırım bu hükümet döneminde en çok bakan değişikliği Milli Eğitim Bakanlığında yapıldı. Her bakanda öncekinin reformlarını çöpe atarak kendi reformlarına başladı, tıpkı bugün olduğu gibi.Teknolojini hızla değiştiği, beklentilerin arttığı günümüzde eğitimin belli kalıplar da kalması beklenemez. Ancak MEB kendi içinde hazırladığı bu reform paketleriyle proje mezarlığına dönmüş durumda.
En son Ziya Selçuk beyin değişim yorgunu Bakanlık için hazırladığı reform paketine ana başlıklar halinde bakacak olursak :
- Öğretmen eğitimine önem verilecek
- Okula başlayıp kalmaksızın mezun etmek sorunu çözmüyor
- Neredeyse %100’e yakın seçmeli ders olacak, ders sayısı azalacak
- Beceri odaklı esnek okullar oluşturulacak
- Teoriden çok uygulamalı dersler olacak.
Bakanın bir çok toplantısına katıldım. Hitabet dili iyi, daha önce Talim Terbiye başkanlığı yapması hasebiyle eğitimin içinden geliyor ve Maya kolejlerini kurmuş, işletmekde.
Öğretmenlerden başlıyalım. Bu konuda en iyi örnek Finlandiya olmalı. Öğretmen olmak için bizdeki Üniversite sınavı benzeri Marticulation sınavını geçmeniz yetmiyor. Sonrası üç aşama var; Kabul testi sınavı, Mülakat ve örnek ders verme sınavı. Bu sınavlarda adayın bilgiyi araştırma, ayırt etme, kendi fikrini oluşturma, sentez yapma kabiliyetleri değerlendirilirken mülakat da öğrenme ve geliştirme kapasitesi son aşamada da örnek bir ders anlattırılılarak konuşma, sunum ve sınıf içi yönetim değerlendirilir. Sınavlara müracat edenlerin ancak %10’u öğretmen yetiştirme proğramlarına kaydolur. Öğretmen yetiştiren her okulun uygulamaa okulu vardır ve ilk 3 yıl 4 hafat son sene de 5 hafta olmak üzere staj yapma zorunluluğu vardır. Burdan mezun olmanızda öğretmenlik için yetmiyor, sınıf öğretmenleri eğitim bilimlerinde , diğerleri ise tezli yüksek lisans yapmak zorundadır. Öğretmen kendi müfredatını ve kitaplarını seçme yetkisine sahip olup denetlenme endişesi taşımaz. Öğretmen aktiftir, özgürdür ve sorumludur. Maaşları yüksek toplumda statüleri çok saygındır.
Sanırım yeni sistemde geçme kalma konusu daha ciddiye alınacak. Oysa Finlandiya da öğrenciler test sınavlarından çok öğrenmeye odaklanır. Öğrenci okulda başta yemek olmak üzere, sağlık, eğitim, bilgisayar, yazıcı kullanımı, kırtasiye ve hatta okul gezileri dahi ücretsizdir. Öğrencilerin farklı yeteneklerini ortaya çıkarmak adına resim, beden, müzik derslerinin yanısıra atölyelerde ağaç ve materyal işleme derlseride alırlar. Finlandiya da kaldığım süre zarfında bir çok kez sokakta öğrencilerin gezi ve uygulamalarına şahit olmuştum.
Temel eğitim sonrası 15-16 yaşına kadar her öğrenci aynı ip okullarda aynı eğitimi alırlar. Bizdeki gibi okul çeşitliliği yoktur. PISA da belirlenen en başarılı ile en başarısız öğrenci arasındaki seviye farkı en az olan ülke çocukları Finlilerdir.
Bizde başarılı öğrenciye daha çok ilgi gösterilirken Finlandiya da başarısız öğrencilerin öğretmenler tarafından birebir ilgilendiğini gözlemlersiniz. Yine de başarısız ise branş öğretmenleri özel dersler verir. Problem devam ediyorsa psikololog yardımı alır ve gerekirse özel öğrenci statüsü ile uygun öğrenim görmesi sağlanır. Yani bir kişiyi en tepeye çıkarmaktan öte herkesi aynı seviyeye getirmek amaç edinilmiştir.
Öğrenci okulda evinden farklı bir ortam hissetmesin diye rastgele kıyafetle gelebilir, sınıflara terlikle veya çorapla girilebilir, el yüz yıkama için sınıfta lavabo dahi vardır. Öğretmen öğrenciye fiziksel bir cezayı bırakın bağırması dahi hoş karşılanmaz.
Sonuç
Önemsediğim ve katıldığım noktalar: Şu an açılan universite ve bölümlerle
öğrencilerin Universite kapılarında bekleme sorunu çözümlenmiş ancak bu kez
yığılma KPSS sınavlarında başlamışdır. Sorun ötelenmiştir. Oysa Ülkemin daha
çok maharetli, bilgili, el becerisi yüksek, uygulamacı ara
teknik elemana ihtiyacı var. Universite olmazsa olmazlıktan çıkarılmalı.
Meslek liseleri ve Teknikerlik okulları desteklenmeli, mezun olanların işi
hazır olmalı.
Teknik branşlarda Almanyanın yaptığı gibi uygulama mühendisliği benzeri bir yapıya gidilmeli. Almanya da bölgesel meslek ihtiyaçları belirlenmiş. Örneğin Ruhr havzası madencilik, Stutgart-Munih-Ulm sanayi ve yüksek teknoloji, Köln civarı bankacılık, seyahat, Hamburg denizcilik, balıkçılık vs. Bu bölgenin ihtiyacına dönük mühendislik fakültelerinde okuyanlar aynı bölgede çalışmaya başladıklarında Mühendis ünvanını alırken, planlanan bölgenin dışına çıktığında teknikerlik seviyesine indirgeniyorsunuz. Böylece bölgenin ihtiyacı olan uygulama mühendislerini yerinde değerlendirmiş oluyorsunuz. Benzer yapı bizde de kolaylıkla uyguklanabilir: Antalya da turizm, Karadenizde denizcilik, Batı karadenizde madencilik, Marmarada Yüksek Teknoloji, Ankarada kamu elemanı, Balıkesirde Ziraatcı, Kars-Erzurumda veterinerlik gibi. Nitelikli universitelere girmeyi başaranlar ise her yerde diploması geçerli olurken, akademisyen ve araştırmacı yetiştirebilir. Ancak bunun için devletin öncelikle ihtiyaç duyduğu ve duyacağı mesklekler konusunda iyi bir plan yapması şarttır
Derslerin ,ana dersler hariç (Matematik, Türkçe, en az bir yabancı dil, en az bir Fen dersi) seçmeli olmasını eleştiri yapanların aksine doğru buluyorum. Öğrencilere hiç işine yaramayacak yüzeysel her konuda eğitim vermek yerine ilgi duyduğu , ilerde o konu üzerine çalışacağı branşlarda derinlemesine öğretim görmesi bence daha doğru olur
Sosyal branşlar ve etkinlikleri de önemsiyorum . Günümüz teknolojileri geliştikçe insanın bedensel gücüne ihtiyaç çok daha az olacak. İnsanların yaşantılarında kişisel beceriler ve onlara ayrılacak işler daha da artacak. Ancak bunun için yetişmiş elemanı nasıl, ne sürede bulacak tartışılır. Bakan belli sayıda öğretmeni ek sertifika vermek kaydıyla eğiteceklerini belirtiyor. Umarım kısa sürede açığı kapatır. Bir diğer sorunda öğrenciyi kariyer seçiminde orta öğretim sıralarında kim nasıl, ne şekilde belirliyecek? Bu konuda Milli eğitimin bir uzman kadrosu yok. Burda bilinçli veliler ve hatta belli yaşa gelmiş öğrencilerde devreye sokulabilir. Mezun olunduğunda meslekler arasında çok büyük maaş , iş bulma ve statü farklılığı olmaması kaydıyla veliler de hep aynı branşa çocuklarını yönlendirme kaygısını yaşamazlar.
Son olarak çocuklarımız doğdukları zaman Yaratıcı tarafından herşeyi öğrenme merakı ile programlanmış doğuyorlar. Eğitim sistemimiz onların hem meraklarını, hem araştırmacılıklarını hem de zekalarını mezarlığı haline dönüştürmesin.
Çocuklar okula gönüllü ve istekli gidebilsin. Son bir nokta daha, başta veliler olmak üzere kendi başaramadıklarını hırsla çocukları üzerinde gerçekleştirmek adına bir çabaya girmemeli. Çocukları bu anlamda rahatsız edecek boyutlarda sıkıştırmamalı.
Sınav sistemleri öğrenciler arasında rekabeti de beraberinde getirmekte. Günümüz iş hayatında birlikte çalışma kültürü çok ama çok önemli. O nedenle daha ilköğretim sıaralarında çocukları yarışa sokmak yerine işbirlikteliği, beraber çalışmayı, bir makinanın uyumlu parçaları olmayı öğretmeliyiz.
Son nokta, skora dönük eğitim istemiyoruz. PISA sınavına giren ülkelerin çocukları arasında Matematik dalında olsun Fen dalında olsun en çok test çözen bizim öğrenciler. Ama PISA sonuçlarından en sondan ikinci oluyoruz. Bunu iyi düşünüp, analiz etmeliyiz.