EuroLeague ve haftayı 2 İspanyol ve 2 Türk takımının karşılaşmaları ile açtık ve maalesef kaybeden taraf bu sefer biz olduk.

Geçen sene çeyrek finalde eşleşen 2 takımın mücadelesinde senaryo bu sefer tam tersine döndü ve açıklanabilir birçok sebep bu sonucu getirdi diyebiliriz.

Maça, Beobuois ve Larkin gibi iki as oyuncusundan yoksun çıkan Efes, neredeyse bir NBA takımına karşı oynadı diyebiliriz. Bildiğimiz üzere Barcelona rüya gibi bir transfer sezonu geçirdi ve kadrosuna Avrupa’nın ve NBA’in birçok yıldızını kattı. Şu an kadro derinliği olarak, kağıt üzerinde en güçlü takım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Oyununu Micic ve Dunston ikilisi üzerine kuran Efes, Simon ve Micic ile ilk yarıda etkili olmaya çalıştıysa da karşısında çok hazır bir Mirotic ve Malcolm Delaney’i buldu. Pota altında bu ezici üstünlüğe dış atışlarla yanıt vermek isteyen Efes’de Alec Peters takım adına dirense de fark bir ara 20 sayılara kadar çıktı ve Efes ilk yarıyı 11 sayı geride kapattı. İlk 2 periyotta tüm çabasını sahaya yansıtan ve sürekli sahada kalan Micic’in yorgunluğu ve oyundan düşmesi ve 2. periyotta oyundan alınan Simon’un gösterdiği tepki sonrası Ataman’ın maçın geri kalanında Simon’a fazla süre vermemesi üzerine Efes 3. periyotta guard pozisyonunda Tolga ve bir süre Buğrahan gibi genç isimlerle oynamak zorunda kaldı.  Özellikle Tolga ve Buğrahan istedikleri toplarla buluşup bomboş kalmalarına rağmen birçok fırsat topunu kaçırdı ve Barcelona gibi tecrübeli isimlerden oluşan bir takım da bu fırsatı rahatça değerlendirerek farkı tekrar çift hanelere çıkardı. Son periyottan önce akıllı bir hamle ile önemli oyuncularını kenarda tutarak canlı kalmalarını sağlayan Pesic son periyotta takımın önemli aktörleri Higgins, Mirotic ve Delaney’i sahaya sürerek maçın sonlarına yaklaşırken tam anlamıyla fişimizi çekti diyebiliriz. Burada tabiki eski bir NBA yıldızı Mirotic’e parantez açmakta fayda var. Aynı zamanda EuroLeague’in en pahalı oyuncusu da olan Mirotic farkını tam anlamıyla ortaya koydu ve EuroLeague’de uzun yıllar sonra ilk maçı olmasına rağmen gerek dış atışlarla gerekse pota altında muhteşem bir oyun sergiledi.

Tecrübe ve kadro derinliği farkının damgasını vurduğu maç için Ergin Ataman’ın da açıkçası yapabileceği çok bir şey yoktu. Efes, takım olarak potansiyelini sahaya yansıtmasına rağmen Barcelona’nın derin kadrosuna karşı direnemedi ve doğal olarak kaybettik.

Takım için çıkarabileceğimiz dip notlara göz atacak olursak öncelikle neden guard’larımızın dış atış konusunda yıllardır bu kadar başarısız olduğunu sorgulamamız gerekir. Bu maçta Doğuş, Tolga ve Buğrahan tam anlamıyla tuğla attı diyebiliriz.

İkincisi büyük umutlarla Barcelona’dan getirilen Chris Singleton’ın takım oyunundan tamamen uzak olduğunu ve dış şutlarda bekleneni veremediğini vurgulamakta fayda var. Umarım tüm sezon boyunca böyle isteksiz ve uyumsuz devam etmez.

Dürüst olmak gerekirse tüm bahis şirketlerinin de Final-four’un en büyük favorisi olarak gösterdiği bu denli kadro derinliğine sahip bir Barcelona ile aynı kefede olmadığımızı söylemeliyiz. Bu maç sezonun geri kalanı için bir ölçüt olmamalı ancak, takım içerisindeki uyum ve Singleton’ın ileriki zamanlarda katkısının takımı nereye sürükleyeceği şu an hepimiz için soru işareti. Tahminim Efes’in sezonu 7. veya 8. sırada tamamlayacağı yönünde. Umuyoruz ki Efes, tıpkı geçen sezonki gibi herkesi tekrar şaşırtır ve tekrar zirveye oynar.

Dr. Akın TAŞ