Doğu Akdeniz ve Suriye’nin Geleceği tartışıldı
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ, BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ VE KONDRAD ADENEAUER VAKFI İŞBİRLİĞİYLE, İTALYA’DA “DOĞU AKDENİZ VE KARGAŞA İÇERİSİNDEKİ DÜNYA” TEMALI ATÖLYE ÇALIŞMASI DÜZENLENDİ. TOPLANTIDA, “DÜNYA ÖLÇEĞİNDE DOĞU AKDENİZ VE SURİYE’NİN GELECEĞİ” MERCEK ALTINA ALINDI.
Yakın Doğu Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Kondrad Adeneauer Vakfı İşbirliğiyle, İtalya’da “Doğu Akdeniz ve Kargaşa İçerisindeki Dünya (Eastern Mediterranean and World in Turmoil)” temalı atölye çalışması düzenlendi. Toplantıda, “Dünya Ölçeğinde Doğu Akdeniz ve Suriye’nin Geleceği” mercek altına alındı.
Yakın Doğu Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Kondrad Adeneauer Vakfı İşbirliğiyle, İtalya’da “Doğu Akdeniz ve Kargaşa İçerisindeki Dünya (Eastern Mediterranean and World in Turmoil)” temalı atölye çalışması düzenlendi. İtalya’nın Cadenabbia şehrindeki Villa La Collina’da gerçekleştirilen toplantıya, KKTC’den konuşmacı olarak Cumhurbaşkanlığı Eski Müsteşarı ve Eski Müzakereci Ergün Olgun’un yanı sıra Yakın Doğu Üniversitesi’ni temsilen Rektör Yardımcısı Doç. Dr. Murat Tüzünkan, Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sait Akşit katıldı.
“Geniş katılımlı bir zeminde tartışma imkanı buldular”
Almanya, İsrail, İtalya, Rusya, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği gibi farklı ülke ve kurumları temsilen katılan uzmanlar, Rusya’nın uluslararası sistem içerisinde son on yılda gösterdiği ivmeyi, AB’nin mülteci ve göçmen politikalarını, Suriye’de süregelen savaşın dinamiklerini ve soruna müdahil aktörlerin bölgesel ve küresel yaklaşımlarını geniş katılımlı bir zeminde tartışma imkanı buldular. Toplantının son bölümünde ise değişen enerji jeopolitiğinin Doğu Akdeniz’i nasıl etkilediği tartışılırken yaşanan çatışmaların ve karşıtlıkların bertaraf edilerek karşılıklı faydaya dayalı işbirliği sürecine nasıl dönüştürülebileceği konunun uzmanları ile analiz edildi.
“Kıbrıs Türkü’ne ve insanlığa katkı sağlamaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz”
Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Doç. Dr. Murat Tüzünkan, Yakın Doğu Üniversitesi’nin yalnızca öğrencilerinin ve Yakın Doğu ailesinin değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan herkesin öncü bir kurumu olarak insanlarımıza ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edindiğini vurguladı. Kıtaya adalı damgasını her alanda vurmaya devam eden Yakın Doğu Üniversitesi’nin bunu bilimsel çalışma, buluşlarla, teknolojik yeniliklerle, tıbbi gelişmelerle gerçekleştirdiğini kaydeden Doç. Dr. Tüzünkan, her alanda Kıbrıs Türkü’ne ve insanlığa katkı sağlamaktan büyük mutluluk ve gurur duyduklarını ifade etti. Her yeni gün artan bir adanmışlıkla ve gelişen kapasiteyle hizmet etmeyi sürdürdüklerini belirten Doç. Dr. Tüzünkan, eğitimin sınırları her anlamda aşan bir alan olduğunun altını çizerek Kıbrıs’ta ulaşılacak herhangi bir nihai çözümde KKTC’deki üniversitelerin, yüksek öğrenimin ve uluslararası öğrencilerin geleceğinin göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizdi.
“Rusya Doğu Akdeniz’de Kendini Dengeleyici, Güvenlik ve İstikrar Arayışındaki Bir Güç Olarak Sunuyor”
Toplantıda yaptığı sunumda, Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki etkinliğini genişleterek güçlendirdiğini belirten Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sait Akşit, bölgedeki gelişmelerin ve ABD, Avrupa Birliği ve AB üyesi büyük güçlerin Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki sorunlara yönelik belirsiz ve karmaşık mesajlarının Rusya’nın konumunu pekiştirdiğini ifade etti.
Doç. Dr. Akşit, Arap ayaklanmaları özellikle de Suriye’deki karmaşa sonrasında ortaya çıkan gelişmelerin, Rusya’ya bölgede net bir rol oynama ve küresel güç olduğunu yeniden hatırlatmak için önemli bir fırsat sunduğunu belirtti. Rusya’nın Esad rejimini güçlü bir şekilde desteklerken kendisini bölgedeki çatışmaları dönüştürebilecek, arabulucu olarak katkı verebilecek, ideolojik dayatmalardan uzak, diplomatik ve askeri kabiliyetlere sahip tecrübeli ve güvenilir bir aktör olarak göstermeye çalıştığını belirten Doç. Dr. Akşit, “ABD tutumundan dolayı hayal kırıklığı yaşayan ülkelerin de dış politikalarını çeşitlendirebilecekleri bir büyük güç olarak göründüğünü söyledi. Doç. Dr. Akşit, Rusya’nın son dönemde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yapmış olduğu ziyaret ve enerji kaynakları, silahlanma, ticari yatırımlar ve teknoloji alanlarında işbirliğini öngören anlaşmaların, Türkiye’nin adaya yakın bölgede gaz arama faaliyetlerine başlaması sonrasında daha yumuşak bir tepki vererek Türkiye ile Doğu Akdeniz’de ortak arama faaliyetlerinde bulunabileceğini açıklamasının bu yönde yorumlanabileceğini belirtti. Doç. Dr. Akşit, tüm bu gelişmelerle birlikte bölge ve küresel dengeler değerlendirilirken Rusya’nın göz ardı edilemeyeceğinin teyit edilmiş olduğunu ifade etti.
“Dublin Sistemi Suriyeli Mülteciler Konusunun Ortaya Çıkmasıyla Yetersiz Kaldı”
Yakın Doğu Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü ise toplantıda yaptığı sunumda, öncelikle Akdeniz bölgesi ve çevresini etkileyen temel sorunları ortaya koyarak Orta Doğu coğrafyasının 2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistinli mültecilerden sonra karşı karşıya kaldığı ikinci büyük göç hareketinin yaşandığına dikkat çekti.
Suriye’de 2011 yılında başlayan halk protestolarının kısa bir süre içerisinde tüm ülkeyi kapsayan bir çatışma zeminine taşıdığını belirten Dr. Köprülü, bölgesel ve küresel aktörlerin Suriye’deki iç karışıklığa müdahil olmalarının sorunu sadece Suriye ile sınırlı bırakmayıp, bir nevi bölgesel ve uluslararası mesele haline dönüştürdüğünü ifade etti. Bu savaşın en büyük sonuçlarından birinin 7 milyona yakın Suriyeli’nin mülteci olmasına ve bir o kadar kişinin daha ülke içerisinde yer değiştirmesine neden olduğu vurgulayan Doç. Dr. Köprülü, “BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verdiği rakamlara bakacak olursak Suriyeli mültecilerin başta Türkiye (yaklaşık 3,5 milyon), Lübnan (1 milyona yakın) ve Ürdün (1 milyona yakın) olmak üzere göç etmek durumunda kaldığını ve buna bağlı olarak ortaya çıkan insan güvenliği sorununu ortaya koydu.
Doç. Dr. Köprülü, AB’nin göç ve mülteci politikasını ve mevzuatını belirleyen Dublin Düzenlemesi’nin iltica talebinde bulunan kişinin ilk giriş yaptığı AB ülkesinde değerlendirmeye alınmasını öngörmesinin Suriye’deki savaşın ardından Akdeniz’e kıyısı olan AB üye ülkeleri olan İtalya, Malta, Yunanistan’ın gibi diğer AB’ye üye devletlere oranla çok daha fazla sayıda iltica başvurusu ile karşı karşıya kaldığına vurgu yaptı.
AB’nin Suriye’deki gelişmelerin arından göç ve mülteci politikaları konusunda bir iç tartışma da yaşadığını belirten Doç. Dr. Köprülü, AB’nin Maastricht Anlaşmasından bu yana yürütmeyi hedeflediği siyasal bütünleşme, ortak güvenlik ve dış politika sergileme ve normatif bir güç olma hedeflerinin Orta Doğu ve Suriye’de kendini çok fazla gösteremediğinin altını çizdi.
AB’nin uluslararası bir aktör olarak Suriye’deki insan güvenliği konusunda bütünlüklü bir yaklaşım ortaya koymasının AB’nin gelecek bütünleşme politikalarını da destekleyecek olmasının önemine işaret eden Doç. Dr. Köprülü, AB’ye üye devletler içerisinde en fazla Suriyeli mülteci barındıran ülkenin Almanya olduğunu ifade etti. AB’nin mülteci ve göç mevzuatı olarak kabul edilen Dublin Sisteminin Suriyeli mülteciler konusunun ortaya çıkmasıyla yetersiz kaldığına dikkat çeken Doç. DR. Nur Köprülü, bu çerçevede AB’nin Suriye konusunda normatif bir yaklaşım sergilemesinin Birliğin temelde dayandığı ilke ve değerlerin hayata geçmesi bakımından da bir gereksinim olduğunu dile getirdi.