Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şener Üşümezsoy : “Kanal İstanbul, depremi tetiklemez“
JEOLOJİ MÜHENDİSİ, DEPREM UZMANI PROF. DR. ŞENER ÜŞÜMEZSOY,
Jeoloji Mühendisi, Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, 26 Eylül 2019 tarihinde Silivri’de meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremin, İstanbul’da olması beklenen büyük deprem tezini çürüttüğünü söyledi. Üşümezsoy, son günlerin tartışma konusu olan Kanal İstanbul’un depremi tetikleyeceği iddialarına ise “ Büyük deprem olacak diye bir şey yok. Jeolojik olarak bakıldığında Kanal İstanbul geçtiği bölgede depremi tetiklemez” diyerek cevap verdi.
Beykent Üniversitesi Hadımköy Yerleşkesi’nde düzenlenen “Silivri Depremi Sonrası Marmara Bölgesinde Deprem Riski Göller Bölgesi Çevresinin Jeolojisi ve Depremin Etkileri” başlıklı konferansa katılan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, ‘Büyük İstanbul Depremi’ söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Üşümezsoy, son batimetri çalışmasının Kumburgaz çukurundaki fayın Yeşilköy’e doğru uzanmadığını gösterdiğini söyleyerek, “Kumburgaz çukurundaki fay 30 kilometre ve Büyükçekmece’ye doğru gelerek sonlanıyor. Bu fayın devamı 1912’de kırılan Silivri-Tekirdağ-Saroz fayındadır. Bu da Büyükçekmece’den Yeşilköy’e uzanan 70 kilometrelik fayın kırılması ve devamında 7.2’lik depremin olacağı tezini çürütüyor” dedi.
“İstanbul’da 7.5 büyüklüğünde bir depremin olma olasılığı yüzde 3’tür”
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, yapılan ölçümlerle Kumburgaz çukurundaki fayın, Tuzla’ya kadar gittiği ve 7.5’lik deprem olacak tezinin de çürüdüğünü kaydederek, “Tuzla’dan başlayıp, Büyükçekmece ‘ye kadar gelen fay hattı Adalar fayıdır ve bu ölü bir faydır. Bu fayda bir depremsellik söz konusu değil. Son batimetride Avcılar ve Beylikdüzü’nde denizden gelen bir sırt var ve bu sırtta hiçbir fay izi yok. Olan fay da Kumburgaz çukurunda bitiyor. Buradaki fayın derinliği 10 kilometre olduğu için de orada en fazla 6.5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelir. Son Silivri depreminden sonra Kumburgaz çukurundaki fay üzerinde oluşacak stres yükleme en fazla 6.5’tir. Bunun da meydana gelme olasılığı ise yüzde 3’tür. Fayın boydan boya kırılması ve 7.5 büyüklüğünde bir deprem olacak söylemi doğru değildir” diye konuştu.
“Meydana gelen artçılar büyük depremin habercisi değil” diyen Üşümezsoy, “1999 yılında Yalova/Çınarcık ana fayı kırılıp, önündeki blokları hareket ettirince bugüne kadar bir takım artçılar meydana geldi. Ancak bu artçılar hiçbir zaman Adalar fayı üzerinde meydana gelmedi. Tam tersi bunlar o fayı keserek kuzeye doğru gelen hatlarda olan depremlerdi. Dolayısıyla artçılar 1999 depreminde sonra o hat üzerinde meydana geldi. Marmara denizinden çıkıp, kuzeye doğru giden ikincil faylar da var. Nitekim bu faylar ancak Yalova/Çınarcık ana fay faaliyete geçince etkin hale gelebilir” şeklinde konuştu.
“Kanal İstanbul, depremi tetiklemez”
Kanal İstanbul’un İstanbul’da beklenen olası bir depremi tetiklemeyeceğinin altını çizen Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, “Büyük depremin olacağını söyleyenler Kanal İstanbul’dan önce de İstanbul’un kuzeyine 1 milyon kişilik şehir kurulmasını istiyorlardı. Bugün ise bu projeye karşı çıkıyorlar. Büyük deprem olacak diye bir şey yok. Jeolojik olarak bakıldığında Kanal İstanbul, geçtiği bölgede depremi tetiklemez. Bu kanal hattının bulunduğu kesimde zemin, ceylan kireç taşlarından oluşuyor ve güneye göre (Büyükçekmece-Avcılar- Beylikdüzü) daha sağlam. Ancak o bölgede yer yer heyelanlar görülebilir. Heyelanın dışında kuzey-güney gidişli faylar 1984 depremi gibi bir deprem olursa bu bölgede tetiklenebilir. Ama Kanal İstanbul bu bölgede bu bahsettiğim depremi tetiklemez” ifadelerinde bulundu.
“Depremin yıkıcı olması yapılan yanlışlardan kaynaklı”
1999 yılında meydana gelen Körfez depreminin yıkıcı etkisinin en büyük nedenini binaların yapımındaki yanlışlıklar ve eksiklikler olduğunu kaydeden Beykent Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Karahan ise konferansta yapmış olduğu açılış konuşmasında şu ifadelerde bulundu:
“Bu depremde binlerce insanımızı kaybettik. Çok can ve mal kaybı oldu. Bu deprem sonrasında bölgeyi birkaç kez gezdim. Öyle yanlışlıklar yapıyoruz ki bunların cezasını çekiyoruz. Mesela Adapazarı’nın olduğu yer alüvyon arazi ve zemin çürük. Eğer deprem olmasaydı bir- iki hafta sonra oradaki binaların kat yüksekliklerini belediye meclisi kararıyla iki-üç kat daha artıracaklarmış. Bu belediye meclisinin verebileceği bir karar değil. Bu teknik bir konudur. Bu zemin beş kat yerine yedi kat taşıyorsa çıkarılır, yoksa çıkarılmaz. Bu depremden sonra birinci kattan sonra yapılan çıkmaların binaların yıkılmasını kolaylaştırdığı da gündeme gelmişti. Bakıldığında bu çıkmalar binaların yıkılmasında en büyük etkendir. Zamanında bu çıkmalarının altına bina yıkılmasın diye beton perdeler koydular ve yıkılmayacak binalar bu şekliyle yıkılır hale geldi.”