CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe: “Aldatma hızla artan ve kanayan toplumsal bir yara”
CİNSEL SAĞLIK ENSTİTÜSÜ DERNEĞİ (CİSED) GENEL BAŞKANI PSİKOTERAPİST DR. CEM KEÇE, TOPLUMUMUZDA ALDATMANIN HIZLA KANAYAN BİR YARA HALİNE GELDİĞİNİ BELİRTEREK, YAPILAN ARAŞTIRMALARIN ALDATMA ORANLARININ HER GEÇEN YIL ARTTIĞINI, ERKEKLERİN YAŞLARI İLERLEDİKÇE KADINLARIN İSE GENÇ YAŞLARDA ALDATMA EĞİLİMİ GÖSTERDİĞİNİ AÇIKLADI.
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Psikoterapist Dr. Cem Keçe, toplumumuzda aldatmanın hızla kanayan bir yara haline geldiğini belirterek, yapılan araştırmaların aldatma oranlarının her geçen yıl arttığını, erkeklerin yaşları ilerledikçe kadınların ise genç yaşlarda aldatma eğilimi gösterdiğini açıkladı.
CİSED’in hem internet üzerinden hem de yüz yüze yapılan anket çalışmasının verilerine göre Türkiye’de erkeklerin yaklaşık yüzde 58’i, kadınların ise yaklaşık yüzde 40’ı evlilikleri süresince en az bir kere olmak üzere evlilik dışı ilişki yaşadığı bildirildi. İstatistikler, cinsiyetlere göre aldatma oranlarının her geçen yıl artış gösterdiğini ve erkeklerin yaşları ilerledikçe kadınların ise genç yaşlarda aldatma eğilimi gösterdiğini ortaya koyuyor.
CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Dr. Cem Keçe aldatma rakamlarının aslında daha yüksek olduğunu, fakat araştırma sonuçlarına yansımadığını belirterek şöyle söyledi:
“Ne yazık ki toplumumuzda aldatma hızla kanayan bir yara haline geldi. Sadakatsizliğin ve aldatmanın bağlılık hissetmemek, yalan söylemek, kıyaslama yapmak, sözünü tutmamak, sırları ifşa etmek ve sır saklamak, bencillik, adaletsizlik, saygısızlık, soğukluk, güvensizlik ve bir başkasına daha çok güvenmek, evliliğe, yeni doğacak çocuğa, yakın bir ilişkiye vb. hazır olmadığını söylemek gibi ‘bilinmeyen’ türleri, ‘bilinen’ türlerine yani cinsel, duygusal, sanal sadakatsizliklere ve aldatmalara zemin hazırlar. Ayrıca erkeklerin bir kısmı evlilik dışı bir partnerle sadece bir kere yaşanılan cinsel ilişkiyi aldatma olarak görmüyor. Kadınların bir kısmı ise cinsellik olmayan bir evlilik dışı ilişkiyi aldatma olarak kabul etmek istemiyor. Toplumumuzda erkeklerin genelinde aldatma, evlilik ile eşzamanlı sürdürülen bir başka ilişki olarak algılanıyor. Sadakatsizliği cinsellik öncesi evrede bırakma eğiliminde olan kadınlar ise gizli bir yemeği, duygusal yazışmaları, sarılmaları aldatma olarak adlandırmayarak vicdanını rahatlatmak istiyor.”
Toplumun aldatma tanımını kendi menfaatleri doğrultusunda çarpıttığını vurgulayan Keçe, sadakatsizliği şöyle tanımladı:
“Sadakatsizlik; mevcut eşin veya partnerin bilgisi veya izni veya rızası olmadan üçüncü bir kişi veya kişilerle bir veya birden fazla yaşanan duygusal ve/veya cinsel ilişkidir, yakınlaşmadır, en özel ve en değerli olması gereken ve hayatın merkezine alınması gereken partnere bu değerin verilmemesidir.”
Keçe ayrıca, toplumun bazı bahanelere sığınarak sadakatsizliği kabul edilebilir göstermeye çalıştığının altını çizerek, “Her sadakatsizlik birbirinin aynı olmasa da hiçbir bahane sadakatsizliği kabul edilebilir kılmaz; fakat arkasındaki motivasyona göre bazıları affedilebiliyor” dedi.
Aldatma ve sadakatsizlik aynı şey değil
Kadın-erkek ilişkilerinde “aldatma ve sadakatsizliğin” aynı şey olmadığını ifade eden Keçe, “Yargısız bir ‘karar’ ve bir ‘seçim’ olan sadakatsizlik, duygusal, bilişsel, fiziksel, sosyal ya da tinsel açılardan eşi kandırmaya yönelik eylemlerin ‘gizlice’ ve ‘eşin bilgisi dışında’ sürdürülmesidir, yani partnerin bilmediği sırların varlığını ifade eder. Sadakatsizliğin bir sonucu olan ve yalan rüzgarı olarak bilinen aldatma ise, sadakatsizlik kararı ve seçimi sonucu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan dürüstlük dışı eylemlerdir, söylemlerdir ve eşler arasındaki ilişkiyi ve evliliği tehdit edebilecek nitelikteki ‘sırların partner tarafından öğrenilmesi durumunu’ ifade eder. Yani partnerinize yakalanmadığınız sürece ‘sadakatsiz’ olursunuz, yakalandığınızda ‘aldatmış’ olursunuz. Sadakatsizlik ‘kişisel’ ve gayriahlaki bir tutum, bir niyet, aldatma ise ‘ilişkisel’ ve yıkıcı bir sorun, bir sonuç, bir eylemler bütünüdür.” dedi.
Aldatan aldanır
Sadakatsizliğin ve aldatmanın altında yatan nedenler ve bu iki durumun psikolojisinin oldukça karmaşık olduğunu söyleyen Keçe, “Söz konusu sadakatsizlik ve aldatma olduğunda, herkesin farklı nedenleri ve farklı duyguları vardır. Ancak şunun altını çizmek gerekir, sadakatsizlik ve aldatmanın birçok kabul edilemez nedeni olsa bile gerçek neden karakter zayıflığıdır. Dolayısıyla sadakatsizlik ve aldatma psikolojisi de sadakatsizlik yapan veya aldatan kişiye göre farklılıklar gösterir. Ancak, sadakatsizlik ve aldatma psikolojisini genel olarak ele alan araştırmaların sonuçları, sadakatsizliğin ve aldatmanın benlik kavramında oluşturduğu tutarsızlık yüzünden duygusal olarak rahatsızlık veren bir durum olması nedeniyle sadakatsizlik yapan ve aldatan kişinin kendini bu psikolojiden kurtaracak bilişsel hilelere başvurduğunu ve ‘Aldatan aldanır!’ sözünü haklı çıkardığını ortaya koyar niteliktedir. Bir genelleme olarak ‘erkeksen aldatma, kadınsan aldanma’ diyoruz” dedi.
Evliliklerin yaklaşık yüzde 50’si iflas ediyor
Sadakatsizlik ve aldatma yüzünden ülkemizde boşanma oranlarının arttığına dikkat çeken Keçe, “CİSED olarak sadakatsizlik yapan 100 kişiye sorduk: ‘Yakalandığınızı hiç düşündünüz mü?’ aldığımız yanıt: ‘Hayır!’; ‘Partnerinizin sizi sadakatsizlik yapabileceğini hiç düşündünüz mü?’ aldığımız yanıt: ‘Hayır!’; Aldatıp yakalanan 100 kişiye sorduk: ‘Tüm bu yaşadıklarınıza değer miydi?’ aldığımız yanıt: ‘Değmezdi!;’ ‘Böyle olacağını bilseydiniz aldatır mıydınız?’ aldığımız yanıt: ‘Hayır aldatmazdım!’. Buna rağmen Avrupa’da yapılan evliliklerin yaklaşık yüzde 50’si iflas ediyor veya batıyor, her geçen gün boşanma oranları da artıyor. Buna rağmen insanların yüzde 90’ı hala evlenmek istiyor, evlilik kurumuna yatırım yapıyor, her şeyi kontrol edebilecekleri ve evlilik öncesi ödüllerinin artarak devam edeceği yanılsamasına kapılıyor ve boşanmayan yüzde 50 içinde olmayı hayal ediyor” dedi.
Aldatma tedavi edilebilir mi
Psikoterapist Dr. Cem Keçe, Amerikalı Profesör Dr. Gerald Weeks ile birlikte yazdığı ve kendi alanında satış rekorları kıran “Sadakatsizlik ve Aldatma” kitabındaki önerilerle birçok çiftin aldatmayı ve açtığı derin yaraları kendi kendine çözebileceğini ifade ederek, bir ilişkide üçüncü bir kişinin varlığıyla yaşanan, çoğu zaman “aşk üçgeni” olarak adlandırılan aldatmanın, yaygınlığı ve aile kurumuna etkileri açısından toplumsal bir sorun olduğunun altını çizerek, “Aldatma tedavi edilebilir mi?” sorusuna , “Pek çok çift aldatmayı ilişkinin sonu ya da sonunun başlangıcı olarak görür. Ancak diğer tarafta da uzun yıllardır yaptığımız evlilik ve çift terapisi çalışmalarının ortaya koyduğu şöyle bir gerçek vardır ki, aldatma nedeniyle terapiye gelen çiftlerin tamamına yakını ilişkilerine devam etmek istediklerinden aldatmanın tedavisi için başvurmuşlardır. İlişkilerinin girdiği çıkmaz sokaktan çıkış yolunu bulmak için yardım isteyen bu çiftler için aldatma sonun başlangıcı değil, yeni bir başlangıcın başlangıcı olmaktadır” cevabını verdi.