Burdur’da ilk embriyo transferi yapıldı
HAYVANCILIKTA İSTENEN VERİMLİLİĞİN SAĞLANABİLMESİ İÇİN BURDUR MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ (MAKÜ) BÜNYESİNDE HAYVANLARDA GENETİK EMBRİYO TRANSFERİ PROJESİ HAYATA GEÇİRİLDİ. GENETİK VE EMBRİYO TEKNOLOJİLERİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (GETEM) İLE VETERİNER FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİNİN YÜRÜTTÜĞÜ ORTAK ÇALIŞMALAR SONUCU İLK EMBRİYO TRANSFERLERİ YAPILDI. DOĞACAK YAVRULAR YÜKSEK GENETİK ÖZELLİĞİNE SAHİP HOLŞTEİN IRKI BUZAĞILAR OLACAK.
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Çetin, “İlk transferleri gerçekleştirdik, 100’ün üzerinde embriyo transferi yapacağız burada. Doğum yaptıklarında da bu yurtdışından getirdiğimiz çok yüksek genetikli yavruları doğuracaklar. Bu yavruları yetiştirip büyüttüğümüzde üniversitemizde gerçekten genetik özelliği çok yüksek bir damızlık işletme kurulmuş olacak” dedi.
Hayvancılıkta istenen verimliliğin sağlanabilmesi için Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) bünyesinde hayvanlarda genetik embriyo transferi projesi hayata geçirildi. Genetik ve Embriyo Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (GETEM) ile Veteriner Fakültesi öğretim üyelerinin yürüttüğü ortak çalışmalar sonucu ilk embriyo transferleri yapıldı. Doğacak yavrular yüksek genetik özelliğine sahip holştein ırkı buzağılar olacak. MAKÜ’de başlatılan “İneklerde Embriyo Nakli ile Genetik Islah ve Boğa Adayı Üretimi” projesi ile önce genetik kapasitesi yüksek bir sürü oluşturuldu. Gerçekleştirilen embriyo transferleri ile hem anaç sürü hem de boğa adayı üretilecek. Dünya hayvancılık alanında yüksek süt verimliliği ile bilinen holstein ırkının özelliklerini taşıyacak bu sürü, boğa üretiminde kullanılacak. Bu boğalar ise yine yüksek kapasiteli sperma üreticisi olacak.
“Embriyo nakli yaygın bir teknoloji”
Embriyo naklinin ineklerde genetik ıslah için dünyada çok yaygın kullanılan bir teknoloji olduğu belirten Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi ve GETEM Müdürü Prof. Dr. Yunus Çetin, proje kapsamında yürütülen çalışmalar ile ilgili bilgi verdi. Çetin, “Biz bu teknolojiyi kullanarak hızlı bir şekilde genetik ilerleme sağlamak istedik. Bunun için de önce kendi çiftliğimizde damızlık işletme kurulmasını arzuladık. Bu amaçla öncelikle bazı hastalıklardan ari olması için yurt dışından ithal düveler getirdik. Bunların hepsi gebe olmayan boş düve diye tabir edilen düveler. Bu düveleri gebe bırakmak için de Amerika Birleşik Devletlerinden embriyolar ithal ettik. Bu embriyolar Holstein ırkına ait ve verim özellikleri çok yüksek embriyolar” ifadelerinde bulundu.
Suni tohumlama ve embriyo nakli arasındaki farka değinen Çetin, “Suni tohumlamada tohumlama yaptığınızda sadece boğanın genetiğini annenin genetiği ile karıştırırsınız ve yüzde 51 genetik ilerleme olur. Ama embriyo naklinde embriyo naklettiğiniz hayvanın hiçbir genetik katkısı yoktur. Sadece taşıyıcı annelik yapar. Bu nedenle genetik ilerleme yüzde 100 olur. Yani hem annesi hem de babası çok iyi olduğu için onu doğuran anne sadece gebeliği sürdürme ve bir taşıyıcı görevi yapacaktır. Bizim buradaki düvelerimizin de vazifesi bu olacak. Bugün burada ilk transferimizi gerçekleştirdik. Bu embriyolar Amerika Birleşik Devletlerinde California’da bir çiftlikte üretilmişti. Orada donduruldular. Azot tankı içerisinde ülkemize ithal edildiler. Biz de bugün bunların transferini gerçekleştirdik. Bu hayvanları daha önce takip ettik. Kızgınlıklarının yaklaşık 7’nci gününde de bu embriyoların transferler ettik. Bu transferden yaklaşık 20-25 gün sonra da gebelik kontrolü yapacağız” diye belirtti. .
“100’ün üzerinde embriyo transferi yapılacak”
Yapılan transferlerin ilk olduğunu belirten Çetin, proje kapsamında yüzden fazla hayvana embriyo naklinin gerçekleştirileceğini ifade ederek, “Bugün biz burada ilk transferleri gerçekleştirdik. Daha sonra diğer hayvanlara da yapacağız. 100’ün üzerinde embriyo transferi yapacağız burada. Bu hayvanların hepsine embriyo transferi gerçekleştirilecek. Doğum yaptıklarında da bu yurtdışından getirdiğimiz çok yüksek genetikli yavruları doğuracaklar. Bu yavruları yetiştirip büyüttüğümüzde üniversitemizde gerçekten genetik özelliği çok yüksek bir damızlık işletme kurulmuş olacak. O aşamadan sonra biz embriyoları hem bu işletmemizde üretim yapacağız hem de bölgeye daha etkin hizmet verebilmek için boğa adayı üretimi de gerçekleştireceğiz” ifadelerine yer verdi.
“Hem embriyo hem de boğa adayı üretilecek”
Projenin ülke ekonomisine ve bölge hayvancılığına sağlayacağı katkıları değerlendiren Prof. Dr. Yunus Çetin, projenin sağlayacağı katkılar ile ilgili şunları söyledi: “Temel katkısı embriyo vericisi olacak. Biz mesela bu embriyoları Amerika Birleşik Devletlerinden satın aldık ve yüksek maliyetli embriyolar bunlar. 300 dolardan, bin 500 – 2 bin dolara kadar çıkabiliyor fiyatları annenin ve babanın özelliğine göre. Bunu Burdur’da sıradan bir vatandaşın alması bu maliyetlerle çok kolay değil. Ama projemizin ikinci aşamasında biz kendimiz embriyo üretmeye başladığımızda Burdur halkı da bundan faydalanacak. Embriyo transferinde biz tedarikçi pozisyona geçeceğiz yani bölgemize embriyo tedarik yapacağız. Aynı zamanda sadece embriyo ile yetinmeyeceğiz, çünkü embriyo yaygın kullanılması zor bir teknoloji. Boğa adayı da üreteceğiz. Özellikle Burdur şartlarında test edilmiş, burada yetiştirdiğimiz, burada kızlarını test ettiğimiz boğalarımızdan, o zaman Burdur’da test edilmiş, Burdur şartlarında test edilmiş boğaları da Burdurlu yetiştiricinin kullanma şansı olacak.”
“Embriyo ihracatı kolay değil ama mümkün”
Proje kapsamında kullanılan embriyoların ABD’den ithal edildiğini belirten Çetin, Türkiye’de embriyo üretiminin mümkün olduğunu ancak bunun zaman alacağını belirtti. Çetin konuşmasında konuyla ilgili olarak “İhraç etme olayı o kadar kolay değil, tabi ki mümkün. Ama dünyada Türkiye’nin yerine baktığımız zaman biz bu yarışta biraz gerideyiz. Özellikle Kuzey Amerika Ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada gibi ülkeler embriyo transferinde çok ilerdeler. Genetik olarak da kendilerini çok ileri bir seviyeye taşımışlar. Avrupa’da da Almanya, Hollanda gibi ülkeler lider denilebilecek pozisyondalar. Burada bu ülkelerle rekabetçi pozisyona gelmek bu kadar kısa bir olay değil. Çünkü bunların arkasında 40-50 yıllık minimum hayvancılık geçmişleri var. Bugün yaptık, yarın bizde varız demek çok kolay değil. Ama en azından kendi ülkemizin ihtiyacını karşılama konusunda başlamalıyız” dedi.