“BAYRAM BENİM NEYİME” DEMEYECEĞİM
Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin bugün bayram!…
Covid-19 karantinasında, üstelik bir de sokak kısıtlaması ile, “bayram benim neyime” dediğinizi duyar gibiyim.
Benim merakım aslında, “nerede o eski bayramlar” diyen büyüklerimizin ne düşündüğü.
Bu yaşananların hepimizi çok derinden sarstığı aşikar. Fakat, ya yaşlılarımız, atalarımız… Onlar zaten her bayramda eski bayramların tadını arayıp da bulamayanlardı! Şikayetleri en çok zamane gençliğiydi… Gençler onlara göre lakayıt, değerlere saygısız, kıymet bilmeyen, işten güçten de anlamayan bir güruhtu.
Ben kalabalık bir ailede, kalabalık bayramlarda çocuktum. Ev halkının bitmek bilmeyen telaşı hala gözlerimin önünde. Ev tertemiz olmalı, ikramlıklar özenle hazırlanmalı, giysiler yeni ve tertemiz olmalı. Arefe Günü duşu, ki çok önemliydi, bayram sabahına hazırlanmak içindi.
Rahmetli annem, “Arefe Günü kuşlar bile birbirini incitmez” der davranışlarımıza, konuşmalarımıza daha da özenli olmamızı isterdi. Oysa Arefe Günü’nün telaşı öyle stresli olurdu ki, kırıp dökmemek ne mümkün!
Giysiler, ayakkabılar, perdeler, tabaklar, bardaklar, yemekler, ikramlıklar sabaha karşı ancak hazır olurdu. Sonra ev derlenir toplanır, kahvaltı özenle hazırlanır ve bayram namazına giden babamın gelmesi beklenirdi. Babam dönünce kapıda karşılanır, bayram şekeri ve kolonya ikram edilir, eli öpülürdü ve böylece bayramımız resmen başlamış olurdu. Bizden sıra anneme gelince annemde babamın elini öperdi. Büyüklerinden öyle görmüşlerdi ve çok anlamlıydı. Sonra biz de annemizin elini öper sarılırdık. Daha kahvaltı bitmeden bayram misafirleri gelirdi. Samimiyet ön planda, her şey teklifsizdi. Espriler, kahkalar havalarda uçuşurdu… Ben ne çok el öperdim. Sanki yüzlerce gibi gelirdi. Bunlar ev içinde olanlar. Bir de kapısını çalıp bayramlaştıklarımız vardı ki. Kapıda karşılama şekline göre şeker az mı gelecek çok mu tahminler ederdik. Bazen para olurdu ikram…
Bir gün, daha ilkokuldayken, birden büyüdüğümü hissettim. Kapı kapı bayramlaşmayı kestim. Ev içinde daha çok bizimkilerin ağırlığını paylaşmaya başladım. Ancak bayram telaşı giderek yük oluyordu omuzlarımda. Dolup taşan evde sürekli ikram, güler yüz, sohbet, bulaşık dörtgeninde yoruluyordum.
Yıllar geçti ve zamaneler büyüyüp de teknoloji ile tanışınca bayramlar biraz farklılaşmaya başladı. Daha az misafir gelmeye başladı mesela. Bayramlar kısa mesajlar ile kutlanmaya başladı. Eller öpülürken dudağa değil de çeneye dokunduruluyordu. Büyüklerimiz de doğal olarak, “nerde o eski bayramlar” demeye başladı. Tadı tuzu kaçmıştı bazı şeylerin…
Yıllar geçti, mezuniyet, ardından çalışma hayatı derken ben bayramları yaşayamaz oldum. Hazırlık telaşı aynı kaldı ama bayramlar çalışma günlerim oldu. Bir çok şey yavaş yavaş anlamını kaybetti. Bayram, tatil demekti mesela bir çoğumuz için. Dört günlük bayramın iki günü tatil. Haftanın altı günü çalışan bizim gibi basın mensupları için bayramın yarısının tatil fırsatı olması bir nimet!
Bu rutin yani, yaşam telaşı, her şeyi sıradanlaştırdı hayatımızda taki bu Pandemiye kadar. Bir virüs, bütün insanlığı kendi ile baş başa kalmaya, yalın olmaya, değerlerini sorgulatmaya zorladı adeta.
Yeni hayat tarzımız insanların konforsuzluğu üzerine kurulu. Yani, maske, eldiven, steril sıvı ya da kolonyalı yaşam. Bir de en az bir buçuk metrelik mesafe konusu var. Hele de bizim gibi dip dibe yaşayan insanlar için…
Herkes çok şey öğrendi mutlaka bu süre zarfında. Ama en çok şikayet etmemeyi ve şükretmeyi öğrendik belki de. Neyin şikayeti ki? Hayat üç zamandan oluşuyor işte. Biri geçmiş, biri şimdi, biri gelecek. Geçmiş gitti, şimdi yaşıyorum, yarın var mı bilmiyorum.
Bu, bir idrak aslında. Hayat bu kadar işte. Yaşıyorum ve sağlıklıyım çok şükür.
Geçmiş bayramlar kalabalıkmış, eskisi gibi değilmiş. Bakın şimdi o kalabalık da yok. Klasik bir bayramlaşma ritüeli bile yok. Bayramlaşmalar telefonla ve görüntülü konuşma ile yapılacak. Alında büyüklerin eleştirdiği gençliğin zamanlarındayız şimdi. Bu virüsün yarattığı şartlar, teknolojinin nimetleri ile, “nerede o eski bayramlar” bile dedirtmeden, bizi aldı başka bir boyuta taşıdı.
İster memnun olun ister olmayın. Şimdi bize düşen, “merhaba yeni yaşam” deyip kucak açmak. Tabi, sosyal mesafeyi koruyarak.
İyi bayramlar…
Dostlukla…