Bakan Soylu’dan 11 Fransız DEAŞ’lı açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU, İZMİR’DE DÜZENLENEN “GÖÇ, GÜVENLİK VE SOSYAL UYUM BÖLGESEL ÜST DÜZEY ÇALIŞTAYLARI EGE BÖLGESİ” TOPLANTISINA KATILDI
İzmir’de “Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum Bölgesel Üst Düzey Çalıştayları Ege Bölgesi” toplantısında konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, DEAŞ’lıların ülkelerine iade sürecinin devam ettiğini, bu hafta Belçika ve İrlanda’ya iadelerin olacağını, 11 Fransız vatandaşı DEAŞ’lının da aralık başında ülkelerine gönderileceklerini açıkladı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uyum ve İletişim Daire Başkanlığı ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu (BMMYK) işbirliğinde İzmir’de düzenlenen “Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum Bölgesel Üst Düzey Çalıştayları Ege Bölgesi” toplantısına katıldı. İzmir Valisi Erol Ayyıldız, İzmir İl Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın, Göç İdaresi Genel Müdürü Abdullah Ayaz, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve BMMYK Türkiye Temsilcisi Vekili Jean Marie Garelli de hazır bulundu.
“DEAŞ’lıları ülkelerine iade sürecimiz de aynen devam ediyor”
PKK, PYD ve DEAŞ’ın etkinlikleri bitirmediği sürece, göçü durdurmak veya tersine çevirebilmenin mümkün olmadığını dile getiren Bakan Soylu, “Hem göç olmasın, hem de terör örgütlerine para ve silah verirseniz bunlar daha çok konuşulur. Türkiye göç yönetiminde samimidir. Çünkü terörle mücadelede ciddidir. Bu üç operasyonla her iki terör örgütüne de keskin darbeler vurduk. Bugün DEAŞ’lıları ülkelerine iade sürecimiz de aynen devam ediyor. Mesela bu hafta Belçika ve İrlanda’ya iadelerimiz olacak. 11 Fransız vatandaşı DEAŞ’lıyı da aralık başında ülkelerine gönderiyoruz. Tabii bu işin de kendine ait bir prosedürü var, öyle gelişigüzel uçaklara doldurup gönderemiyorsunuz. Muhataplarınızla halletmeniz gereken birtakım işlemler oluyor. Dolayısıyla bunları bir süreç içinde peyderpey gönderiyoruz. Bizim burada yaptığımızı özetlersek; bu bölgelerde huzur ve güveni sağlayıp oraya bir geri dönüş sağlamaya çalışıyoruz. Kısmen böyle bir akış oluşturduk. Mesela şu an için ülkelerine geri dönen Suriyeli mülteci sayısı 370 bin. Birileri yeterli bulmayabilir ama önemli olan, bu akışın bir şekilde vücut bulmuş olmasıdır. Öte yandan çok ciddi bir düzensiz göçmen baskısı altındayız ve bu durum giderek artıyor. Geçen yıl 268 binle tamamlamıştık, cuma rakamı 405 bindi. Şimdi 420-430 bin” diye konuştu.
Arapça tabela konusu
Uyum politikalarını eleştirenler olduğunu, 2011’den beri net stratejilerinin bulunduğunu söyleyen Bakan Soylu, “Kayıt altında sınır içi ve dışında dünyanın parmağını ısırdığı kampları tesis ettik. Hem kendi hem bizim dillerimizle oluşturmaya çalıştık. Her çocuğun ve ailenin sağlık takibi yaptık. Kamp içi ve dışında eğitim politikası dizayn ettik. Uyumun en önemli ayağı dildir. Yeterli mi, elbette yapmamız gereken çok iş var ve yapıyoruz da. ‘Arapça tabelaları niye kaldırdınız?’ diyorlar. Sebebi uyum politikasının bir parçası. TSE’nin kuralı var ona göre yapıyoruz. Bunu uyumlaştırmak için yapıyoruz. Her şeyi siyasallaştırmaya o kadar alışmışsız ki 7-8 seçim olunca gak siyaset guk siyaset. Bunu bir kenara bırakalım. Üretmeye, herkesin daha fazla kendi sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan dönemi hep birlikte kucaklamak zorundayız. Ve başardık. Tabelalarının dediğimiz orana gelmesinde yüzde 98 başarı yakaladık. Başarmasaydık; geçen bir vilayette bir çocuk cinsel tacize uğradı. Hemen dediler ki ‘Suriyeliler yaptı.’ Kendini bilmezce Suriyeli dükkanları tabeladan tanıyarak paramparça ettiler. Sonra Suriyeli çıkmadı, cezaevinden izinle gelmiş yerleşik insan çıktı. Bu dünyanın öteki dünyası da var” dedi.
“O eve yapılan işareti kendi evime yapılmış bir işaret olarak görüyorum”
İzmir Gaziemir’deki Alevi vatandaşlara yönelik duvar yazısı hakkında da konuşan Bakan Soylu, şu açıklamayı yaptı: “Dün İzmir’de ev işaretlendi. O eve yapılan işareti kendi evime yapılmış bir işaret olarak görüyorum. Bu kadar net. Biz büyük bir milletiz. Bizim arkadaşlarımız o kişiyi bulacaklar. İçişleri Bakanlığı olarak bizatihi tarafız bu konuda. O kişi ortaya çıkacak ve bedelini ödeyecek. Bakanlık dönemimde bir elin parmakları kadar böyle olay oldu, Bakanlık olarak hiçbiri faili meçhul olmadı. Ya bir çocuk oldu ya da bir provokasyonu sağlamak için gerçekleştirmeye çalışan insanlar oldu. hepsini bulduk. Bizim buna müsaade etmemiz, bunun üzerine yatmamız mümkün değil. Biz bunu buluruz. Bu milletin huzurunu bozmaya kimsenin huzur bozmasına müsaade etmeyiz.”
“Vekalet savaşlarında dünyanın kaybı, 1. ve 2. Dünya Savaşı’ndan daha çok bir maliyetle karşımızda”
Bakan Soylu, göç konusunun sadece Türkiye’ye ait değil küresel bir mesele olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Bu tür toplantılarda zaman zaman küresel göç rakam konuşuyoruz. Esasında rakam bir sonuç. Salondaki herkes, 21. yüzyılı böyle mi bekliyor muydu merak ediyorum. Avrupa’nın oluşturduğu atmosfer aslında tüm insanlığı bir umuda, barışa, tüm insanlığın problemleriyle ilgilenebilecek yapılaşmaya doğru evriliyordu. Bugün durum böyle mi? 40 yıllık perspektiften bahsediyorum; sınırla açılmış, Avrupa içinde pasaport neredeyse ortadan kalkmış, böyle bir modelleme mümkünken Londra merkezinde, Paris sokaklarında, dünyanın birçok gelişmiş ülkelerin şehirlerinde, metrolarda, alışveriş merkezleri önlerinde özel hareket polislerin bulunduğu, ağır silahların teşhir edildiği bir dünya tablosu ile karlı karşıyayız. Bu da bir sonuç. Afganistan’da, Pakistan’dan sağlığa erişmek, gıdaya erişmek, eğitime erişmek, adalete erişmek, Asya’dan Afrika’ya ve dünyanın birçok bölgesinde gelir eşitsizliğinin sürekli arttığı ve bu dengenin bir türlü oturtulamadığı 21. yüzyıl ilk çeyreğini yaşıyoruz. Bir dünya savaşı yaşamadık, yaşamıyoruz. 1. ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 3. Dünya Savaşı görmedik ama vekalet savaşlarında dünyanın kaybı, 1. ve 2. Dünya Savaşı’ndan daha çok bir maliyetle karşımızda.”
“Biz üretmedik, Amerika üretti”
Konuşmasında batıya yüklenen Bakan Soylu, şunları söyledi: “Bütün hissedarların göç yollarını tetiklemesi ve göçü tetiklemesi, bunun karşılığında son 400 yıldır dünyaya egemen olduğunu iddia eden Avrupa’da yükselen yabancı düşmanlığı hiçbirimizin gözünden kaçmıyor. Vekalet savaşlarının sebebi biz değiliz. Emperyalizmin acımasız bir şekilde sömürdüğü ülkelerin yerine yeni bir durum ikame edebilmek için radikalleşmeyi istismar etmektedir. Bugün dünyada radikalleşme varsa sebebi emperyalizmdir. El Kaide, PKK, PYD’yi biz üretmedik Amerika üretti. DEAŞ’ı biz üretmedik. Amerika ve batının maalesef acımasız politikaları üretti. Milyonlarca insan Afganistan, Pakistan ve Asya içlerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya birçok riski göz önüne alarak kaçakçılara, bazen terör örgütlerine teslim olarak bir yerden bir yere gitmek istiyor savaştan kaçmak için. Sadece Asya içlerinden değil, Afrika’dan göç rotası ile beraber dünyanın birçok noktasına Akdeniz gibi, Türkiye gibi göç rotalarını kullanarak ulaşmak istiyorlar. Venezuela’dan Kolombiya’ya 4 milyon insan gidiyor. Meksika’dan Amerika’ya, Hindistan’dan Yeni Zelanda ve Avustralya’ya, doğu Avrupa’dan batı Avrupa’ya. Bunların hepsinin sebebi biz miyiz? Dünyanın bugünkü sisteminin bunu yönetemediği apaçık bir gerçektir.”
“BM’nin yaklaşımı bir nebze daha insani”
Göç konusunda Birleşmiş Milletlerin (BM) bakışının bir nebze daha insani olduğunu kaydeden Soylu, Avrupa Birliğinin (AB) hem durumun farkında olmadığını hem de bununla yüzleşecek cesareti, bilgisi, isteğinin söz konusu olmadığını söyledi. Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Durum budur. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Vekalet savaşlarının yaşandığı, gelir eşitsizliğinin insanın her noktasına dokunduğu tablonun sonucu milyonlarca rakamlarla bizi karşı karşıya bırakmaktadır. Dünyada zorla yerinden edilmiş 70.8 milyon insan var. Bu dengesizlik devam ettiği sürece, bu vekalet savaşları tiyatrosu, gelir eşitsizliğine gelişmiş ülkeler duyarsız kalındığı sürece devam edecek. Çok bilinmeyenli denklem değil. Eğer kaynak ülkelerine yönelik iyileştirme programları uygulanmazsa, kaynak ülkeleri ile ilgili düzensiz göç değil, düzenli göçe yönelik ciddi adımlar atılma konusunda dünya tarafından bir irade ortaya konulmazsa dünyanın tamamı göç tarlasına dönecektir.”
“Seferberlik hali olarak ele almak en doğru politika”
“Vizyoner olmayan yöneticilerin, sadece önündeki 5 yıllık siyasi geleceğini düşünen yöneticilerin insanlıktan nasibini almamış medeniyetinin kendilerini var etmeyi mecbur ettiği, zorladığı değerlerden arınmış yöneticilerin ürettiği bu dünyada bundan başka hiçbir sonuç olmayacağını söylemek istiyorum” diyen Soylu, “200 bine yakın Afganlı sadece bugün Türkiye’de var. 70 bine yakın Pakistanlı kaçan göçmen olarak bu yıl Türkiye’ye geldi. Asrımızın en yakıcı meselelerinden biri budur. Bu mesele rutini normal bakmak, dünyanın bu meselelere bakmaktan imtina ettiği bir dönemde bizi yalnızlaştırır. Bu meseleyi seferberlik hali olarak ele almak, belki de Türkiye’nin en başından beri yaptığı en doğru ve stratejik politikadır. Bütün Avrupa’da ve muhataplarıma meselenin sadece Suriye olmadığını, Pakistan, Afganistan meselesinin de göç akımının en önemli ayaklarından biri olduğunu söylememe rağmen anlamış değiller. Ta ki Yunanistan’a geçenlerin yüzde 50’sinden fazlasının Afganlı olduklarını anlayana ve görene kadar” dedi.
“Yeni bir dönem yaşıyoruz”
“Suriye iç savaşını çıkaran biz değiliz ama maliyetleri ve sonuçlarıyla karşı karşıya kalan biziz” diyen Soylu, “Sürekli eleştiriliyor Tayyip Erdoğan. Ne için eleştiriliyor? Sırtımızı mı dönseydik? Ne yapacağız, kişi başı gelir seviyemiz bin 500 dolardan 10 bin dolara çıktı diye sınırın öteki tarafındaki kardeşlerimizi unutacak mıyız? Mahallede yaşarken büyüklerimiz komşusunun başına gelen olayda sırtını mı döndü, bize öyle mi öğretti? Büyük bir problemle karşı karşıya dünya. Sadece biz değiliz. Öyle dünyanın sorunlarını coğrafyamıza yıkmak, sorun ve uğraş alanlarını bu coğrafyamız içerisinde barındırmak ve kendilerini bundan yoksun bırakmak gibi bir politikanın artık sona erdiğini buradan iletmek istiyorum. Yeni bir dönem yaşıyoruz. İlk kez sorunların bizim coğrafyaya yıkıldığı bir dünya değil. Dikkat ederseniz sorunlar artık onların alanına yıkılmaya başlıyor. Eskiden güneydeki terör koridoru meselesi sadece bizim meselemizdi. Şimdi kimse kusura bakmasın hem Amerika, hem Rusya, hem Avrupa’nın meselesi. Demek ki ilgilenmek durumundalar. Petrollerden, yer altı kaynaklarından istifa et, sonra Türkiye gibi ülkeler problemler uğraşsın, sen kendini problemlerden hariç tut. Yangının kendine sirayet etmemesinin teminini yapmaya çalışıyor. Yeni bir dönem yaşıyoruz. Bu dönem sorumluluklarımızın tamamen iyi yönetişimin ortaya konulması gereken, iyi bir entegrasyonun ve koordinasyonun ortaya konulması gereken, eğer aksarsa maliyetlerinin geçen yüzyıl maliyetlerinden çok daha büyük şekilde önümüze geleceği bir dönemin içindeyiz” ifadelerini kullandı. Soylu konuşmasının devamında aynı konuya değinerek, “Sorunların bizim üzerimize yıkıldığı bir dönem değil, sorunların göğüsleyip sorunları bizim üzerimize yıkanlarla beraber onların da paylaşması lazım geldiği bir dönemi hep birlikte görüyoruz” dedi.
“Göç stratejisi ve belgesi ortaya koyduk”
Türkiye’nin 2011’de Suriye iç savaşı ile karşı karşıya kaldığı andan itibaren bir göç stratejisi ve belgesi ortaya koyduğunu söyleyen Bakan Soylu, “Biz bu konuya uzak değiliz. Yıllarca Musevilere ev sahipliği yaptık. Sadece insan olduğumuz için. Naim filmini izlediniz mi bilmiyorum. 7 yılda ilk kez film seyrettim. Orada yaşananlar, anlatılanlar o dönemin genç bir siyasetçisi olarak hatırlıyorum. Gençlik kollarındaydım, rahmetli Demirel İstanbul’da bir konuşma yaptı, ‘Türkiye kaldıramaz böyle bir maliyeti’ dedi. Türkiye bunu fırsata çevirdi, şimdi onların her biri bizim büyük zenginliğimiz. Bu yüzden ilk refleksi ortaya koyabildik” diye konuştu.
“Sadece Suriye değil”
Göç meselesine ülkemizde sadece Suriyeli meselesi olarak bakıldığını ifade eden Bakan Soylu, “Denklemden Suriyeliler çıkarırsak veya Suriye iç savaşı hiç yaşanmamış olsaydı hem bizde hem de dünyada göç meselesi olacaktı. Dünyada sosyal huzursuzluk, terör ve şiddet tek bir yerde yaşanmıyor. Ekonomik sıkıntı, fakirlik, gelişmiş ülkelerin ekonomik boyunduruğu altında ezilmesi sadece dünyanın tek bir yerinde yaşanmıyor. Yakaladığımız düzensiz göçmenler noktasında Afganistan, Irak, Orta Asya ülkelerinden, Afrika’nın adını duymadığımız ülkelerinden gelen insanlar var” diyerek uyum politikalarından bahsetti.
“Komşularınız kimler olacaktı düşünün”
Bakan Soylu konuşmasında şunları kaydetti: “Suriye meselesi farklı sonuçlar doğurur, geri dönüşler artar, güvenli bölge oluşturmanın meseleye katacağı farklı boyutlar olur. Orada siyasi istikrarın sağlanmasının, terör örgütlerinin oralardan temizlenmesinin farklı etkileri olur. Mesela Türkiye bugün bir yandan göçü yönetmeye çalışıyor, bir yandan bölgede istikrarın ve huzur ortamının tesisi için çalışıyor. Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatı olmasaydı komşularınız kimler olacaktı düşünün. Bir devlet kurmak istiyorlar. İran, Türkiye, Irak ve Suriye. Kim yapmak istiyor bunu; bir terör örgütü. Buna müsaade mi etmeliyiz? Dedelerimiz, kahramanlarımız bize nasıl bakarlar? Biz kanımızı döktük bunun için. Torunlarımız bizi nasıl görür? Büyük bir sorumluluk içindeyiz. Cudi’de geçen 2 ton sevk edilmek üzere bulunan patlayıcı bulundu. Bir şehrin her ilçesini havaya uçurabilecek kadar. Neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bu patlayıcıları bunlara biz vermedik. Barış için verdiklerini söylüyorlar. Zaten dünyada zaten kim ne halt yiyorsa barış için, kardeşlik için yapıyor.”
“Bizim bakışımızla batının sözde bakışı arasında çok ciddi bir fark var”
Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatı alanında şu an 1,5 milyon insan yaşadığını dile getiren Bakan Soylu, şöyle devam etti: “Kendileri yönetiyor, kendileri üretiyor. Biz sadece onlara danışmanlık yapıyoruz. Okullar, hastaneler, adalet, emniyet çalışıyor. Bizim bakışımızla batının sözde bakışı arasında çok ciddi bir fark vardır. Biz hiçbir zaman sömürgesi millet olmadık, olmayacağız da. Türkiye’de Suriyeli sığınmacıların aldığı eğitim 95’lere vardı. Dünyada 60’ı geçen yoktur. Eğitimden sağlığa; işinden meslekleşmeye; sosyal politikalardan tüm hayatın alanlarına kadar gerçekleştirmek için Türkiye2011 yılının ilk gününden itibaren önemli bir politika ortaya koyuyor. Türkiye’de kim varsa yabancı, hepsinin biyometrik bilgileri bizde. Avrupa, Amerika peşimizde koştu ‘bu bilgileri verin’ diye.”
“Burada ülke çıkarı değil insanlık çıkarı var”
Dünyanın göç meselesini diplomatik mesele olarak gördüğünü vurgulayan Bakan Soylu, “Burada ülke çıkarı değil insanlık çıkarı var. Batının anlamadığı budur. Batı, kendi ülke çıkarı ve insanlık çıkarı arasında karar verdiğinde çözülecek. Her şeyi Euro ve Dolar gördükleri için, kendi medeniyetlerine put şeklinde baktıkları için bugün yanılıyorlar. Bunları söylüyorum; çünkü Ege Denizinde ölen insanların ve çocukların sayısı 2 bini buldu. Buna ‘dur’ dememiz lazım. Suçsuz, günahsız ve masum çocuklar. Dünya çiçek böcek dünyası değil. Bu tabloların hepsiyle karşı karşıya kalıyoruz. Avrupa’nın cici sosyetesi değil, biz karşı karşıya kalıyoruz. Göçü insani şekilde durdurmak, dünya ölçeğinde kabul edilebilir seviyeye getirmek istiyorsak göçe kaynaklık eden ülkelerde huzur ve istikrarı sağlamamız şarttır” açıklamasında bulundu.
“Manipülasyonlar ve provokasyonlar”
Suriyelilere yönelik önyargıların bulunduğunu kaydeden Bakan Soylu, bu konuya ilişkin de şunları söyledi: “Göçün en büyük tehlikesi, en zayıf karnı, önyargılardır. Göç meselesi, önyargılara açık; manipülasyonlara, provokasyonlara ve korkulara açık bir alandır. Mesela göç konusunda yerleşik toplumlarda sıklıkla verilen tepki, göçle birlikte asayişin bozulduğu veya suç oranını arttığı yönündedir. Oysa yapılan pek çok araştırmaya rağmen, göç ve suç oranı arasında pozitif bir ilişkiye rastlanabilmiş değildir. Ülkemizde de Suriyelilerin karıştığı suç oranı, ortalama bir Türk vatandaşın yarısı kadardır. Bunu rakamlardan ve olay raporlarından açıkça görüyoruz. Bunların da büyük çoğunluğu kendi aralarındaki veya aile içinde yaşanan olaylardır. Karşımızda, ışık hızıyla provakasyon üretmeye hazır, deyim yerindeyse fitne için eli klavyede, birtakım insanlar var. Bunlar arasında bilinçli, organize yapılar da var. Şu an mücadele ettiğimiz FETÖ ve PKK terör örgütleri gibi örgütlerin bu noktada görevlendirdiği kişiler ve ekipler var. Fakat daha da önemlisi konunun bu hassasiyetini sorumsuzca kaşıyan, günlük siyasi kaygılarla gelişigüzel açıklamalar yapan ve bu fitne gruplarına alan açan, zemin hazırlayan kişiler var.”
“Akla hayale gelmeyen daha bir sürü saçma sapan yalanlar ürettiler”
“Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirmek başka bir şeydir, göç meselesinde bir çatışma zeminine çanak tutmak, başka bir şeydir” diyen Soylu şöyle devam etti: “Bugüne kadar bunu defalarca denediler. Öyle ki, bakanlık olarak ‘Suriyeliler meselesinde doğru bilinen yanlışlar’ diye afişler, broşürler ve sosyal medya paylaşımları yapmak zorunda kaldık. Sırf bu fitnelerle mücadele için bir sürü zaman ve emek harcadık. ‘Maaş alıyorlar’ dediler, ‘hastanede öncelikleri var’ dediler, ‘üniversitelere sınavsız giriş hakları var’ dediler, ‘telefon faturalarını devlet ödüyor’ dediler. Akla hayale gelmeyen daha bir sürü saçma sapan yalanlar ürettiler. Tabii göç konusunda önyargıyı etkileyen önemli bir etken de medyanın tavrıdır. Araştırmalar göstermektedir ki; göçmenlerle ilgili tutumların şekillenmesinde sayısal somut gerçeklerden ziyade, medyanın şekillendiği kişisel algılar daha belirleyici olmaktadır.”
Bakan Soylu, programın ardından Harmandalı Geri Gönderme Merkezi ziyareti gerçekleştirdi.