“Aile desteği görmeyenler başkalarının davranışlarını kopyalar”
UZUN ZAMAN GEÇİRİLEN ARKADAŞLARA DİKKAT EDİLMESİ KONUSUNDA UZMANLARDAN UYARI GELDİ. UZMANLAR FAZLA ZAMAN GEÇİRİLEN ARKADAŞLARIN SİGARA, ALKOL, OBEZİTE VE HATTA BOŞANMAYA BİLE NEDEN OLABİLECEKLERİNİ SÖYLERLERKEN PROF. DR. CEBRAİL KISA, “MODEL ALMA, OLUMLU OLUMSUZ VEYA TAMAMEN BİR BAŞKASINDAN DAVRANIŞI KOPYALAMA, BAŞKA ÖĞRENME KAYNAĞI OLMAYAN VE BU GELİŞİM SÜRECİNDE AİLELERİNDEN DESTEK GÖRMEYEN KİŞİLER İÇİN DAHA ÇOK DOĞRUDUR” DİYE KONUŞTU.
Uzun zaman geçirilen arkadaşlara dikkat edilmesi konusunda uzmanlardan uyarı geldi. Uzmanlar fazla zaman geçirilen arkadaşların sigara, alkol, obezite ve hatta boşanmaya bile neden olabileceklerini söylerlerken Prof. Dr. Cebrail Kısa, “Model alma, olumlu olumsuz veya tamamen bir başkasından davranışı kopyalama, başka öğrenme kaynağı olmayan ve bu gelişim sürecinde ailelerinden destek görmeyen kişiler için daha çok doğrudur” diye konuştu.
Obezite, boşanma, sigara ve alkol kullanımının, postmodern yaşantının dayatmaları olduğunu belirten İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cebrail Kısa, “Hepimiz bunları yapmak zorundayız gibi bir anlayış geliştirilmiş. Hızlı bir şekilde fast food yenir, ilişkiler yaşanır ve biter, sigara ve alkol sosyal ve entelektüel becerinin bir karşılığı olarak karşımıza çıkar ve dayatılır. Bir çoğumuz da grup ya da sürü halinde bu davranışları yapıyoruz. ‘O yaptı, ben de yapmalıyım’ düşünce biçimi evrimsel psikolojinin iyi bir açıklamasıdır. Birçok deneyde insanların grup davranışlarına uyduğu ve bu davranışları birbirinden kopyaladığı gösterilmiştir. Bu da bize hayatta kalmak için ilkel insandan geliştirilmiş evrimsel bir kalıntıdır diyebilirim” ifadelerini kullandı.
Arkadaşlar sağlımıza zararlı mı
Arkadaşlıkların kişileri nasıl etkilediğine dair merak edilenleri de yanıtlayan Prof. Dr. Kısa, “Hepimiz çocukluğumuzdan beri bu tür söylemlere alışkınızdır. Daha doğrusu, birçoğumuz aslında kötülüklerin hep dışarıdan geldiğine inanır. İnsanın kendi içinde hep doğruluk, güzellik ve şefkat olduğuna inanmak isteriz. En basit haliyle karakterin neredeyse kötü arkadaşlar ya da iyi arkadaşlar edinmekle oluştuğu ve bu konuda genetik bir miras olan mizacın ve diğer çevresel faktörlerin değersizleştirildiğini söyleyebilirim. Arkadaşların duygular, düşünceler ve davranışlar üzerine olan etkisi olumlu ya da olumsuz tartışılacak bir durum değildir. Ama mizaç veya huy dediğimiz, aslında doğuştan itibaren genetik, biyolojik olarak bir yapısal temelimiz var. Bu temel üzerine karakter ve kişiliğimiz gelişiyor. Yani arkadaşlarımız zararlı mı ya da yararlı mı ikileminden ziyade, biz arkadaşlarımızla ne yapabiliriz ve onlardan ne kadar etkilenebiliriz, sorularının yanıtlarını aramak daha doğrudur. Bu soruları cevaplarken ve de arkadaş etkileşimini ele alırken doğuştan sahip olduğumuz biyolojik yapı, anne babadan aldığımız bilgileri, okul ve çevrenin etkileşimini göz önünde bulundurmalıyız. Kötü arkadaşlar sağlığımıza zararlıdır ve iyi arkadaşlar da sağlığımıza yararlıdır, diyebilirim. Bu her iki önermenin de doğru olduğunu söyleyebilirim. Ama arkadaşlar dışında bizi etkileyen birçok faktör olduğunu da unutmayalım” dedi.
Kararlarımız başkalarına mı ait
Arkadaş çevresinden olumlu veya olumsuz etkilenen kişilerin kararlarının kendi kararları olmadığı yönündeki düşüncelere de açıklık getiren Prof. Dr. Cebrail Kısa, “İnsanın insan olabilme sürecini bu şekilde ve tek düze ele alırsak bu kompleks biyolojik yapıya ve insan zihnine haksızlık etmiş oluruz. Evet, davranışlarımızı ailemizden ve arkadaşlarımızdan kopyalama ya da model alma ile öğrenebiliriz. Ama bu şekilde basit değil. Birçok davranışımız aslında genetik yapımızın içinde var. Yani o davranışı içinde barındıran bir mizaçla doğuyoruz. Dürtüsel olmak, sebat etmek, yenilik aramak ya da vicdan sahibi olmak gibi. Annemiz ve babamızdan, çevremizden, okuldan ve de arkadaşlarımızdan aldığımız geri bildirimler ve zihinsel birtakım işlemler sonrasında bir davranışı ediniriz ya da terk ederiz. Bütün davranışlarımız ya da kararlarımız aslında bir nevi genetik yapımızın çevre ile etkileşimi sonucu gelişir ve ortaya çıkar. Genetik materyalin ve erken çocukluk dönemindeki aile yaşantılarının olumlu olması, arkadaş etkilenmesini ve arkadaşlardan zararlı davranış ya da karar kopyalanmasını zorlaştırır. Ancak aile ilişkilerinden yeterince destek görmemiş, travmatik yaşantılar ve genetik materyal için olumsuzlukların olması kabul edilebilir bir şekilde kişilerin sadece bir başkasından zararlı davranış ve kararların kopyalamaya yönlendiklerini biliyoruz. Ancak öğrenme sürecinde model almak ya da bir başkasının davranışını kopyalamak çok önemlidir. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaş ortamlarında kabul görmek ve büyüdüğünü göstermek maksadıyla davranışlar ve kararlar ya da fiziksel görünüm daha kolay kopyalanabilir. Erişkinlerde de yine nöronlar vasıtasıyla duygu ve davranışlar bir başkasını etkisi altında bırakabiliyor. İnsan genetik yapısı ve zihni ile başkasından etkilenmeye, onu kopya etmeye ya da model almaya çok uygundur. Hepimizin bildiği gibi bunun için zihin kontrol teorisi geliştirilmiştir” diye konuştu.
“Duygular bulaşıcıdır”
Duyguların bulaşıcı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kısa “Duygular kesinlikle bulaşıcıdır. Ama duyguların bulaşması ve aynı şekilde etki göstermesi için de kişinin etkileşimi yapabilecek bir genetik materyali ya da travmatik bir geçmişi olması gerekir. Bir çoğumuz aslında genetik yapının bir mirası olarak ailemize benzer tarzda neşeli, öfkeli, heyecanlı, mutlu, mutsuz, depresif ya da neşeli olabiliriz. Aynı şekilde bu depresif duygu durumu ya da neşeyi, çevremize de taşıyabilir ve ilişkilerde o duyguya ait bir iklim yaratabiliriz. Özellikle uzun süreli arkadaş ya da grup ilişkilerinde nasıl benzer duygu etkileşimlerinin yaşandığını son zamanlarda yaşanan bazı elim hadiselerde hepimiz yaşadık. Toplu eğlenceler, grup kumar veya alkol partileri, toplu cinnet geçirmeler, intiharlar, alemler bunlara birer örnektir. Başarı bağlamında da birbirinden etkilenen ve rol model alan davranışlarını kopyalayan insanların ya da grupların davranışları örnek verilebilir. İçinde yaşadığımız toplumun, ailenin, mahallenin, okulun ve arkadaş grubunun depresif, anksiyöz ve neşe iklimini bulaşıcı bir şekilde ediniyoruz ve bunu hayatımızın her alanına taşıyoruz” dedi.